
PINAR GÜL: KADINLARIN DESTEĞİNİ KAYBEDEN İKTİDAR AYAKTA KALAMAZ
İstanbul sözleşmesi bu defa mücadele eden kadınların omuzlarında yükselecektir
İstanbul sözleşmesi kısa adıyla bilinen sözleşmenin tam adı şöyledir: “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”
Sözleşmenin amacı, sözleşme içinde yer alan tanımlar ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda devletlere yüklediği görevler göz önüne alındığında İstanbul Sözleşmesi’nin kadınlar için çok önemli ve gerekli olduğu anlaşılır.
İstanbul sözleşmesi, kadınlara yönelik şiddeti tanımlarken “toplumsal cinsiyet” tanımını sözleşmeye koymuş ve ne olduğuna ilişkin net bir tanım yapmıştır. Ayrıca çok önemli diğer bir vurgu da, aile içi şiddet tanımını “aile içerisinde veya hanede veya, mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da eski veya şimdiki eşler veya partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemi anlamına gelir” diyerek genişletmesidir. Bu iki satırla ifade edilen aile içi şiddetin kapsamının genişletilmesi pek çok kadının yaşamını değiştirmiş, kurtarmıştır. Kadına yönelik şiddet dendiğinde öldürülen kadınların sayıları kadar bu sözleşme dayanak yapılarak üretilen iç hukuk yolları ile yaşatılan, kurtarılan kadın ve çocukları da konuşmak ve yazmak gerekmektedir. Aile içi şiddetin kapsamının “aynı evde yaşasa da yaşamasa da, eski ve şimdiki eşler veya partnerler” olarak genişletilmesi imam nikahı ile yaşayan, boşanmış veya sevgiliden zarar gören pek çok kadını koruma altına almıştır. Sadece aile içi şiddeti nikah sınırlarının dışına taşıması bile İstanbul Sözleşmesine dört elle sarılmayı gerektirir.
İstanbul Sözleşmesi Toplumsal Cinsiyet tanımını kadınlar ve erkekler için toplum tarafından uygun görülen ve sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, eylemler ve nitelikler olarak yapmıştır. Toplumsal Cinsiyet tanımının yer alması, “kadınlar” sözcüğünün 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da kapsıyor olması sözleşmenin üstün yanlarındandır.
İstanbul Sözleşmesinin ilk imza atanı olmak ile gururlanırken, bu sözleşmeyi dayanak göstererek iç hukuk yolları geliştirilmişken, Sözleşmenin devletlere getirdiği yükümlülükler çerçevesinde devletin yapılanmasında pek çok yeni organizasyon yapılmış, eğitimler verilmiş, ilgili bakanlıklar uygulama ile ilgili genelgeler yayınlamışken bir gecede Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshine karar veriliyor. Bir uluslararası sözleşmeyi Cumhurbaşkanı kararı ile feshetmek hukuki açıdan sözleşmeyi yürürlükten kaldırmıyor.
Sözleşmenin feshi kararı kadınların desteğini kaybetmeyi göze almaktır. Kadınların desteğini kaybeden hiçbir hükümet, hiçbir örgüt, hiçbir aile, hiçbir erkek ayakta kalamaz. Sözleşmenin feshi karşısında sosyal medya üzerinden kadın örgütleri mücadele çağrıları yapmaya başladı. Kadınlar bu gayrı ciddi, hukuksuz ve gerici iptal kararı ile ilgili elinden geleni ardına koymayacak eylemlilik içinde olacaktır. İstanbul sözleşmesi bu defa mücadele eden kadınların omuzlarında yükselecektir.
İstanbul sözleşmesinin feshine karşı alınan tutumlar kadın hareketi için bir sınav olacaktır. Sessiz kalanlar, 6284 sayılı yasamız bize yeter diyenler, sözleşmeye uluslararası olduğu için eleştirip tarikatlarla kol kola girmekten rahatsız olmayanlar kadın hareketinin dışına düşecek ve etkisizleşecektir.
Kadın hareketinin, ayakları vatan toprağına basan, Cumhuriyet devrimlerinin kazanımlarına sahip çıkan, kadın haklarını bilinçli ve bilimsel bir şekilde savunan, emperyalizmin oyunlarını gören ve emperyalizmin kadın üzerinden elde ettiği çıkarları gözler önüne seren, kadınların da ait oldukları sınıftan daha özgür olamayacağını bilerek hareket eden, güçlenen bir örgütlenmeye ihtiyacı vardır. İstanbul Sözleşmesi tartışmalarını sözleşmenin içeriği ve kadınlara kazanımları üzerinden yapmak ve bu alanda tüm kazanımlara sahip çıkmak şarttır.