YUSUF YAVUZ YAZDI:AYVA KOKUSU

Ayva kokusu

Toroslarda kış ayvayla gelir. Çiçek açtığında nasıl ki yazı getireceği muştulanan ayva, o mayhoş ve akıl çelen kokusuyla toprağa düşen ilk karı karşılayan bir eski zaman bilgesi gibidir. Kimseye bulaşmadan, sesizce köşesinde oturup bekler durur…

Toroslarda kış başka türlü gelir. Usul usul, işaret vere vere, göstere göstere… İncirin üzümü, elmanın narı işaret ettiği günlerin ardından sarı yanaklı güzeller çıkar dallara; ışık ışık teninde, incecik kadifemsi bir tül örtülü ayvalar…

Türkiye’nin bitmeyen ağırlıktaki gündemi hepimizi bu toprakların değerlerine uzaklaştırıyor. Oysa bu coğrafyanın her mevsim içine girip yaşanacak onlarca masalı var…

İşte yine sarardı, kızıllandı dağlar. Bir güz masala sürüsünü önüne katmış, kışa doğru sürüp durur Toroslar…

Ayvalar dallara çıktı mı adım adım rengi değişmeye başlar Torosların…

Çitlembikler yeşilden sarıya, kızıldan mora boyar yapraklarını. Antik çağ tapınaklarının alnındaki mermerlere kazınan yeryüzünün en görkemli yapraklarını birer birer altın suyuna batırır koca meşeler. Ama ille de o küçük bahçelerdeki koyu kızıl kiraz dalları. Ah o kiraz dalları; gün batımı gibi insanın içini delip geçen bir efkarı bağırır, sessizce…

Öyle büyük ovaların uçsuz bucaksız bahçeleri insanla dertleşmez. İnsana yabancıdır, bir uçtan bir uca kilometrelerce uzayıp giden bahçeler. Dibinde oturup gövdeni yaslayacağın bir sırdaş değil, dalından kaç para kazanılacağı hesaplanan bir kasa gibidir o bahçeler.

BU COĞRAFYADA AĞAÇLAR DERT ORTAĞIDIR

Uysa Torosların yamaçlarında, taş taş üstüne konularak elle örülmüş duvarların ardındaki teraslarda gülümseyen ağaçlar dosttur, yarendir, ahbaptır. Savaşlardan arta kalan hayatların umududur koca elma ağacı. Baharda çiçek çiçek, yazda allı kızıllı yaşam neşendir deli kiraz. Ya o çatallı gövdesiyle zamana meydan okuyan kara erik? Ama kimine göre ille de ayva ağacıdır dert ortağı. Öyle ulu, heybetli bir gövdesi olmasa da, uzansanız dokunabileceğiniz mesafedeki dalları ve tevazusu ile gönül almasını bilir.

YAMALI CEKETİN CEBİNDEKİ İKİ KÜÇÜK AYVA

Dedegöl Dağı’nın eteğinde yaşayan Nuri dedenin yamaçtaki bahçesine meyve toplamaya değil, iki saatlik yolu adım adım yürüyerek ayva ağacıyla dertleşmeye gittiğini yalnız kendisi bilir. Gün batımına doğru yamalı ceketinin cebine koyduğu iki küçük ayvayla yol boyunca neler konuştuğunu ise kimseler bilmez.

Zerdali, elma, incir, üzüm, dut… Tahtalara serilen kışlık meyveler güneşten yavaş yavaş ışık içtikçe kehribardan birer mücevhere dönüşür.

Zamanın sulardan daha yavaş aktığı bu yüksek dağların koynunda, adeta bir masalda kaybolmuş insanlar yaşar.

YAMAÇLARDAKİ TAŞ EVLERİ PAGAN TAPINAĞINA DÖNÜŞTÜREN KOKU

Kireçtaşlarının koynundaki kızıl-kahverengi toprakların karnı yarılıp ak buğdaylar savrulur…

Kış yavaş yavaş gelir Toroslarda…

Sakız, mersin, pirnal… Dalgacı bir ala karganın ağzından düşürdüğü kocaman, kahverengi meşe palamudu. Telaşlı bir sincabın ürkek gözlerindeki ışık. Karşı yamaçtaki taş evde tüten ocak… O bacanın altında ateşi karıştıran bir çift kavruk el. O elin tuttuğu, Demirci Gök Ali Usta’nın yaptığı uzun bir maşa. Maşanın ucunda küllerin arasından çıkan bir kavrulmuş bir ayva. Ve o ayvanın ikiye bölündüğü zaman taş evi bir pagan tapınağına dönüştüren muhteşem kokusu…

TOROSLARA KIŞ AYVAYLA GELİR

Toroslarda kış ayvayla gelir. Çiçek açtığında nasıl ki yazı getireceği muştulanan ayva, o mayhoş ve akıl çelen kokusuyla toprağa düşen ilk karı karşılayan bir eski zaman bilgesi gibidir. Kimseye bulaşmadan, sessizce köşesinde oturup bekler durur. Sevmeyeni de çoktur, seveni daha çok. Tek başına yendiğinde insanın “ümüğüne” duranı da vardır, yemesi kolay olduğu için ekmeğe benzetileni de. Ama Hüseyin emmiye sorarsanız, o sene daldaki ayvaların dibi dolgunsa ondan mutlusu yoktur. Yine de yemesinin zorluğuyla ilgili efsanenin her daim zorluklarla eş değer biçimde anılması, ayvayı hiç de hak etmediği olumsuz bir şöhretin sahibi yapmıştır.

Oysa ayva yaşama sevincinin adıdır kimine göre. Ansızın karşınıza çıkıveren bir dost gibi hazırlıksız yakalandığınızda, yüzünüzde oluşan o ince gülümsemenin kaynağıdır.

PEKMEZ KAZANINA AYVALAR ATSAK, BORANIYNAN DAMLA ŞİRESİ DATSAK

Ayva, güzün kışa emanet ettiği eski zaman kokusudur. Bugün pek çoğumuzun belleğinde kalan o samana gömülmüş ayvaların kokusunun karşıladığı tahta kapıların arkasındaki yaşam mekanlar birer birer masal olup gitti. Budanmış ağaç çubuklarını ateşiyle kaynayan koca pekmez kazanlarına atılan çocukluk neşesi ayvaların o benzersiz tadı, market raflarının arasındaki endüstriyel pestillere burun kıvırıp geçen ihtiyarlardan başkası bilmez. Koca koca ayvaları ikiye bölüp çekirdekleriyle kızıl gül renginde ayva tatlıları yapıp, göbeklerine de birer kaşık camız kaymağı koyan karanfil kokulu anneler eğer uzun uzun susuyorsa bilin ki plastik kapta alıp geldiğiniz üzeri glikozdan karamel sosuyla kaplı trileçeye fit olmadığı içindir.

Kırşehirli halk ozanı Şemsi Yastıman’ın, ‘Memleket Hasreti’ şiirinde dile getirdiği bu özlemden başka ayvayı hangi sözcükler anlatabilir ki:

“Bağ bozumu üzüm haftına batsak
Bekmez kazanına hayvalar atsak
Boranıynan damla şiresi datsak
Arı soksa, çamır sürmek istiyom…”

AYVA BU TOPRAKLARA HORASAN’DAN GELEN KALENDERİ BİR DERVİŞTİR

Ayva bu topraklara Horasan’dan, İran’dan, Tebriz’den gelen bir Kalenderi dervişidir. Ama varlığını da yokluğunu da dayatmadan yaşatan bir incelik ustası olan ayva, ruhunu bu topraklarda bulmuştur. Kimi yerde ekmek ayvası, kimi yerde bardak ayvası oldu adı. Demirle de anıldı, altınla da. Saraylarda da ağırlandı, dağ başındaki yoksul kulübelerinde de. Ama kendini hiç ağırdan satmadı, hiç hafife de almadı. Binlerce yıldır kraliçe oldu adı, ışıklı, ince tüylü, soylu güzel…

TROPİKAL DÜŞLERE DALDIK, ANADOLU’NUN GERÇEĞİ AYVAYI UNUTTUK

Türkiye dünyanın en önemli ayva üreticisi. Türkiye’yi Çin ve Özbekistan takip ediyor. İran’da hatırı sayılır bir üretim potansiyeline sahip. Her yıl 100 bin tonun üzerinde ayva üretiyoruz. Ancak bu soylu güzelin sahip olduğu değerlerden yeterince yararlanımıyoruz. Yalnızca ayva reçeli ya da marmelat yaparak bunca ürüne haksızlık etmiş oluruz. Örneğin benzersiz bir aroması olan ayvanın suyunu bir türlü üretip kulanamadık. Dünyanın öbür ucundan ‘tropikal’ imajıyla getirilip meyve suyu yapılan onca bitkiyi baştacı yaptık da, Anadolu insanının binlerce yıllık yoldaşı ayvayı bir çırpıda unuttuk. Oysa içerdiği vitamin ve mineralleri bir yana bırakın salt o benzersiz kokusuyla bile ayva daha fazla ilgiyi hak etmiyor mu?