Tanju Beyazıt yazdı: DAHA DUR... DUR DAHA!

Ey güneyli ılgın,buhurdan ve sarılgan yasemin

Muhteşem yaz akşamlarının titrek akasyaları

Zulmün suskunu sessizlik

Ceviz sandıklar,işlemeler,baştan başa zeytin dağları

Sardunya sürgünleri,selvi kavaklar

Bir yılkı atının terkisinde uzaklaşan hayatlar

Kararsız bulutlar ve uçurumda umutlar

Cümle geleceğe adanmış adaklar

Ortaklar’da,Karaburun’da tohum almış isyan

Balıkçı kahvelerinde kör ışıklar

Güneşe rest çekmiş dem tutan ay

Büyük manevradan dönen asker

Ve bardağımda nar çiçeği renginde çay

Ve çoban köpekleri , bir karış dışarıda dilleri,

Bir şevkle taze otlara doğru giden koyunların arasında ve arkasında.

Sis, bir ağırlık gibi çökmüş,

hem kimse yok,hem herkes var gibi olan bu küçük köye.

Sadece,sürünün ayak sesleri ve kimilerinin boynundaki çan..

İnanılmaz bir bağlılıkla uymuş,

başı dumanlı,heybetli ama uyuyan

tarihin seyri alemcisi dağlara.

Henüz hiç kimsenin haberi yok;

bu derenin alabildiğine hoyrat,

berrak mı berrak aktığından.

Ağaçların arasından uğuldayarak geçen  rüzgarlar

Henüz ayak basılmamış kar dağları

Sakızını  akıtmış çamların çıra ateşinde ısınan çobanlar

Kulağı  sese kesilmiş Kangal

Gizemli meşe peliti

Geveze  bir Şaman gibi mırıldanan dere

Ve derenin kenarında buza kesmiş su

Kurbağa kaşıkları,Tilkilerin kışlakları

Keskin bir sızı gibi ürpertirsiniz yüreğimi.

Bir  buğday tanesine sığdırırım bereketi

Ben seni nice sevdim memleketim

Gelincik değilsin ki bir yelde savrulacak

Daha yaz günlerimiz var

Tınaz savuracağız yaba yaba,saman sarısı harmanlarda

Her seher yeli bir ekmek dilimi olacak çocuklarımıza

Yüz bin yıllık kardeşlikler uçuşacak göklerde

Daha dur..Dur daha.

(...)

tb