TANJU BEYAZIT YAZDI: MEMALİK-İ OSMANİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ
12 Kasım 2020 16:33
Türkiye adını 12.yüzyılda İtalyanlar koymuşlar. (Turchia ) Fakat Osmanlı bu adı hiç kullanmamış. Kendisine ya Memalik-i Osmani ( Osmanlı’nın Mülkü ),ya da Rum Ülkesi demiş.Bunu sadece bir anekdot olsun diye yazdım.Konumuzla bir ilgisi yok.Konumuz ;Modernite( kimilerine göre batılılaşma )
Osmanlı’dan başlayarak modernite çeşitli zamanlarda sürmüş. (Islahat-Tanzimat-Meşrutiyetler )
Her anlamda sıkışan Osmanlı yenilenme silkinme ihtiyacı duyduğunda Avrupa mutlaka imdadına yetişmiştir ! Parasız kalan Osmanlı bir takım reformlar karşılığında para alabilmiştir.Mesela 1839 da Tanzimat ilan edildikten sonra İngilizler Osmanlı’ya borç vermişlerdi.Koca imparatorluk ilk kez borç alıyordu.
Böylece; Milli Eğitimden askerliğe kadar bir takım değişiklikleri getiren tanzimat,tebaya vatandaşlık veriyordu.Kız okulları açılıyor,askerlik zorunlu olup 4 yıla çıkarılıyor,vergi adaleti getiriliyor,yabancı dilde eğitim verecek okullar ( Galatasaray lisesi ) açılıyordu.Bunun kötü bir yanı yok.İlerlemeci aydınlanmacı bir hareket.Ancak bu hareketler ulemayı rahatsız eder.Hatta Namık Kemal; '..hayfa( eyvah ) ki elimizde şeriat gibi bir medeniyetin her türlü ihtiyacını ifaya kafi bir atiyei-ilahiye var iken bırakılır da sekiz,on zalim ve cahilin düşüncelerini ve isteklerini mülkümüzde esas-ı hukuk addolundu “ ( İbret 13 Haziran 1872 ) “ der.
Hem Tanzimatın mucidi Mustafa Reşit Paşayı övüp hem de bu reformları yerden yere vurmak çok rastlanılan bir durum değil ! OysaTanzimatın sahipleri bu dönüşümlerin toplumu değil,idari yapıyı dönüştürmek olduğunu ısrarla söylemişlerdir.Bu açıdan bakıldığında da Tanzimatın toplumsal bir dönüşümü gerçekleştirmediğini,ancak toplumsal dönüşümlere hazırlanmakta olan bir JönTürk hareketini doğurduğunu görüyoruz.
Bu arada Kaptan-ı Derya Halil Paşanın 2. Mahmuda: “ Eğer Avrupayı taklitde acele etmezsek Asya’ya çekilmeye mecbur olacağız “ dediğini de yazmadan geçmeyelim. ( Prof.Dr.Ekrem Buğra Ekinci-Fransa dostluğu Türklere uğur getirmedi )
Ve yaklaşık yüzyıl sonra Talat Paşa’da İngilizlere şöyle sesleniyordu: ,” Bizi Asya’nın dağlık bölgelerine süremezsiniz..” ( Talat Paşanın anıları-say yayınları )
Ve Enver Paşa,Orta Asya yolunu açık tutmak için Sarıkamış harekatını düzenliyordu. ( o dönem adı “ ideolojik cephe “ idi )
En yakın zamanda ise Oktay Sinanoğlu hararetle,kaygıyla şöyle sesleniyordu: “.. son defa söylüyorum : Bu topraklar son durağımızdır. Ölüm kalım savaşı geliyor. Herkes ona göre hazırlansın. Gidecek başka yerimiz yok."
Yerinden yurdundan edilme korkusu,bir sürülme sendromu hep var oldu son 150 yıl boyunca.
Yine dönelim Tanzimata muhalif kesime.Bunların en başında bilindiği gibi Namık Kemal ve Ziya Paşa geliyor.Bütün bu muhalefetin özü şöyle ifade ediliyor; “ Tanzimata evet,batılılaşmaya hayır “.Bu tepkinin ardında geleneksel esnaf düzeninin bozulması,Avrupa’nın sanayi ürünlerinin piyasayı ele geçiriyor olması ve tabi kaçınılmaz olarak işsizlik varmış! Elbette buna bir de manevi destek gerekir,o da “İslami değerlerin bozulacak olması,geleneklerin yozlaşması “Ancak,reddedilemeyecek bir gerçeklikte vardır; “..Namık Kemal ve Ziya Paşa için asıl sorun ekonomiktir. Kapitülasyonlar zamanından kalma ve ithal edilmiş olan Avrupaî makine dokumaları, imparatorluk bünyesindeki yerel sanayiyi olumsuz etkilemektedir. “
Bütün istibdat hareketlerine rağmen sanayileşmenin ayak bağı olan ortaçağ muhafazakarlığına karşı alınamamış tedbirler,tanzimat hareketini çok da başarılı kılmamış eski ilişkiler varlığını sürdürmeye devam etmiştir.Mesela ulemanın rahatsızlığını önleyebilmek için İslam dininden dönenlere( mürtedlere ) uygulanan ölüm cezası kaldırılmamıştır.
Bu gün; İslami Entelijansiyanın 200 yıllık ihanet dediği ve bütün duruşunu bunun üzerine oturtmaya çalıştığı ( ama başaramadığı ) ideolojik platform da zaten budur.İslami entelijansiyanın önemli isimlerinden Mehmet Doğan 2001 yılında kendisi ile yapılan bir söyleşide AB ( Avrupa Birliği ) ye girme istekleri ve AİHM nin Refah Partisi hakkında verdiği kararı yorumlarken;”..Biz aslında size de zarar verecek unsurları tasfiye ediyoruz. Gerisini siz bilirsiniz" gibi bir şey...” diyordu.Devamla: “..Türkiye epeyi zamandır bir modernleşme programı uyguluyor ve bu Batılılaşma, Batılılar'a benzemek olarak tanımlanıyor. Batılılaşma bir mağlubiyet ideolojisidir. Ama artık devletin, toplumun dinamik unsurlarına modernleşme adına önereceği hiçbir şey kalmadı.” Diyor.
Siyasal islamın “batılılaşma “ iddiası o dönemde ( şimdi farklı ) giyim kuşam-gelenekler ve toplumda muhafazakarlığın azalması,siyasal iradeye tevekkülün ortadan kalkması idi.Bu da bir açmazdır siyasal teoloji açısından.Her ekonomik program bir süre içinde kendi ilişkilerini doğuracaktır.Hem kapitalist üretim biçimini uygulayıp hem de bedevi kültürünü yaşayamazsınız.Saraydı,sultandı,halifelikti, gibi arkaik ilişkileri toplumun önüne koyamazsınız.Çocuk yaşta evlilikleri savunamazsınız.Doğal afetlere “imtihandır “,yoksulluğa “ tevekküldür “ diyemezsiniz.Böyle yapmayı sürdürdüğünüzde Mehmet Doğan’ın 1975 yılında yazdığı “ Batılılaşma İhaneti “ kitabındaki fikirlerinden döne döne;
“..Avrupa Birliği'ne girildiği zaman Batılılaşma'nın sonu gelecek, Batılılaşmacılık'la oluşturulan oligarşinin de gücü kalmayacak. Bu gücün devam edebilmesi için Türkiye'nin AB'ye hem giriyor gibi yapması lazım hem de girmemesi lazım. Çünkü, tamamen de kopmak mümkün değil.” Gibi hiç anlaşılamaz bir fikri terennüm edersiniz.
AB ye giriş konusu ulusalcı sol diye tanımlanan bir kesim içinse çok farklı nedenlerle reddedilerek tanımlanmaktadır.ABnin ulusal pazarı talan edeceği,bağımsızlığı zedeleyeceği hatta zamanla yok edeceği düşüncesi üzerinden AB ye karşı durulmaktadır.
Zaman zaman kendisini “ sol “ diye ifade eden bazı siyasal varlıkların da iktidarın bu duruşuna ortak oldukları ise bir gerçekliktir.Bu siyasal teoloji konjonktüre monte edilmeye çalışılarak anti emperyalist bir vurgu gibi algılanmaya ve yanında öyle ya da böyle durulmaya çalışılmış ve çalışılmaktadır.Oysa Mustafa Kemal Atatürk endüstriyel gelişme ve kültür açmazını Cumhuriyet Devrimi ile çözmüş,sanayinin ayak bağları olan gericiliği laiklikle saf dışı bırakarak,aynı zamanda da hızla sanayileşmeye yönelmiştir.Gözden kaçırılansa yanında yer aldıkları ve “ anti emperyalist “ olarak var saydıkları siyasetin ilk olarak, Cumhuriyet birikimi olan bu fabrikaları ya satmış,ya da kapatmış olması idi.
Elbette ve kaçınılmaz olarak bu icraatlar bir süre sonra siyasal islama; “ Sosyal ve kültürel alanda iktidarda değiliz..” dedirtecektir.Önünü kesmeye çalıştığınız çağdaş sanatlar,gerçek üstü kültürel verimlilik,kültürel yaratıcılık endüstiriyel ve teknolojik gelişme ile var olabilirler.İthalat ikamesi ile değil.Ve onların yerine imam hatipleri,Feshaneleri,orijininden azade olmuş Hacivat Karagözleri,alabildiğine basitleştirilmiş Matematik derslerini,Resim ve Müzik dersleri yerine Ebru ve Hat sanatı gibi günümüz gerçeğine zerre kadar uymayan paradigmaları entegre etmeye çalışırsanız olamayacaksınız elbette.Kendi gerçeğinden koparılmış milliyetçiliği İslamcılıkla sos ederek topluma yutturmaya çalışırsanız asla olmayacaktır.
Dünya’nın hayranlıkla izlediği Türk devrimi,kısa sürede gösterdiği atılımla herkesin başını döndürmüştür.Açıkça ifade etmek gerekirse burjuvazinin ilk demokratik ve devrimci girişimi olan bu devrim,tümü ile temizleyemediği Osmanlı feodalitesinin ilişkileri ile birlikte yükselmiştir.Ne var ki bir süre sonra siyasal iktidarlar bu cevheri koruyamamış devamlılığı konusunda zafiyetler göstermişlerdir.Ancakunutulmamalıdır,tohum bir kere atılmıştır toprağa.