TANJU BEYAZIT YAZDI: DEĞİŞMELİSİN EY ÜLKEM!!
Artık değişmelisin ey ülkem !!
Güneş dağlarının arkasından yükselmeye başlamıştı. Sabah havası girsin diye açtım pencereyi. Körfezin serin yeli doldu odaya. Bir kaç gün önce altından ölüm dalgaları gönderen körfez dingindi.Hemen arkamızdaydı yıkılan evler, adeta sırtımızda. Artık onlar bir çadırın kapısından bakıyorlar Dünya’ya. Adil olmayan, yaşamla ölümün sırt sırta verdiği hayata. Kim bilir nerelere dalmıştır gözleri, hangi mutlu anları takılıvermiştir uslarına.
İşe yetişmek için kalkılmış sabahlar, okula gideceklerin telaşı, acele ile giyinmeler, çalakalem yapılan kahvaltı… Hüzne kesmiş gün ve her şeyin başlayıp bittiği topraktan gelen o gürültü. Tam kendime çay koyarken duymuştum o gürültüyü. Anlaşılmaz , anlamak istenilmez bir gürültü. Ne olduğunu anlamaya çalışırken elimdeki çayın birazının döküldüğünü fark ettim.. Avize başıbozuk sallanıp sesler çıkarmaya başladığında anladım deprem olduğunu. Tam bitiyorken bir daha oldu. Çıkmak gerektiğini düşünüp güçlükle yürüdüm, sigaramı aldım, telefonumu aldım, anahtarı da avuçlayıp çektim masanın üzerinden. Gürültü azalır gibi iken bir dalga daha geldi. Kapıyı güçlükle açıp merdivenlerden dış kapıya geldiğimde çayı bırakmamış olduğumu fark ederek sevindim. Deprem bitmişti.
Şu olta balıkçısı; her alaca sabahta sarı motoru ile gelip, motorunu kaldırıma park ettikten sonra demir parmaklığın üzerinden tırmanır, yanındaki malzemelerini çeker diğer tarafa ve saatlerce orada durur. Hiç sevemedim balık tutmayı. “ beynin oltanın ucundan denize boşalır, rahatlarsın…” sözlerine de hiç itibar etmedim. Hem niye boşaltacağım ki ?.. Bunca öğrendiklerim denize mi gidecek ?.. Şaka bir yana tabi.. Öyle pasif durumlar, sabır gerektiren uğraşlar pek işim değildir.
Çay içmeliyim.. Yıkılmış, yarım kalmış hayatları düşünerek, zorlanarak. Elifciklerin bir gözüne sıcak bir öpücük göndererek. Artık değişmelisin ey ülkem.. Değişmelisin artık. Yakışmıyor bu sana !