Tanju BEYAZIT: BOZKIR

Bozkır..

İlk radyoyu açıyorum sabahları

büyük eski,ve tok sesli

bir türkü çalıyor tam da o saatte

Yıldızeli'li

Yıldız dağından inip

Yıldız köprüsünün gözlerinden süzülen

kar taneleri gibi düşen ılgıt ılgıt hüzün

varsın,mutlu bir huzursuzluk olsun

geceden sıcak,gündüzden soğuk

unuttuğum fotoğrafların çıkıyor sonra karşıma

hayretle bakakalıyorum zamanın ardından

yorgun,yılgın..

çok iyi bilmem,ben son tanıklarındanım ama,

Münir Nurettin dinleyip bir balkonda

ve gözleri çok uzakta,akşam sefalarını

şimdi kızıl bir şafakta; dalgalarla oynaşan

güverte ışıklarını şu yaşlı geminin

ve umarsız duruşunu izliyorum

dün gibi anımsıyorum oysa

ilk göz göze geldiğimizde

ben; yere düşen yüreğimin

parçalarını toplamaya çalışırken

sen; ruhuma saplanan tebessümünle

saçlarını havalandırıyordun

adını içimden her söylediğimde,

her söylediğimde

bir kibrit yanma sesi hissediyordum,

sonra ilk sıcaklığını yüreğimde

genzime duman dolardı bilinmedik

çok inanıyorduk,ama çok

hayata ve hayallere

acemi,fütursuz,temiz ve cesurdular

gerçekleşmeyecek olmasının bir önemi yok

çirkin olmadılar;

boş,saygısız ve kendine hakaret eden.

şu pencerenin diğer tarafından

bilinmez bir kaygıyla giden

trenler kadar inançlı ve kararlı idiler.

güzeldiler,

yalan yok,çok güzeldiler çok..

gözleri açıktır kalbimin, huzursuz

hiç kıpırdamayan bir bozkır,

sanki hiç bir zaman,hiç bir meyve vermemiş

ve yaprakları sükun etmiş,bir ahlat ağacı gibi

ve nasıl içime çekmişim ki seni

hala gözlerin içimde durur sessizce

tb