Mehmet Tanju akad:KIBRIS SAVAŞI DEVAM EDİYOR
47. Yılında, 20 TEMMUZ’dan HATIRLADIKLARIM
1974 yılının 20 Temmuz’unu ve takip eden günleri hatırlamaya çalışıyorum. En güçlü duygum büyük bir gurur olmuştu, çünkü daha önce akim kalan girişimler ve Johnson Mektubu’nun yarattığı öfke çok tazeydi. Aslında bu öfke daima taze kalacak ve o günleri hiç yaşamamış nesiller bile aynı öfkeyi duyacaktır. Ve ilk birkaç günün karmaşıklığı geçtikten sonra bütün batı dünyasının karşımızda birleşip adeta bir duvar örmesi de unutulmamalıdır ki, zaten unutulamaz, çünkü bu durum hala devam etmektedir.
.....
O sırada Ankara Kızılay’da solcuların uğrak yeri olan bir derneğimiz vardı. Bir çok şaşkın solcu o günlerde gelip bu durumda ne yapmamız gerektiğini sormuştur. Bahçede kovalanan tavuklar gibi ortalara düşmüşlerdi ki, isim vermeyeceğim, aralarında birçok adı duyulmuş da vardı. Tabii ki sevineceğiz, destekleyeceğiz diyerek onları savunuyorduk. Şimdi bu şaşkalozların endişesi harekatı desteklerlerse uluslararası dayanışma yerine milliyetçi tutum almış olacakları şeklindeydi. Bunlara yüz kez anlatsak da, aklı bulanık Türk solcuları hariç tüm ülkelerin solcularının kendi uluslarını destekledikleri ve zaten ulusçu olmayanın solcu olamayacağını kavratamadık. Enternasyonal dayanışma da ciddi olarak sadece İspanya’da ortaya çıkmış ve gene orada NKVD tarafından boğulduktan sonra sonra tam bir Rus balonu olmuştu. Ruslar oraya faşistleri değil Troçkistleri öldürmeye gitmişlerdi. Öyle yaptılar. Yani, gerçekten dünyanın en keriz solcuları bizim aramızdan çıkmıştır ve zaten her dönemeçte yollarını tamamen şaşırmalarından da bellidir. Kardeşim sen anti emperyalist olduğun için solcu değil misin? İşte Türk solcularının boşluğu, fosluğu, gabiliği buradan bellidir ki, 1960’lardaki ilk yükselişten sonra anti-emperyalizmi unutmuşlardır. Biz 1970’lerde sürekli anti-emperyalizmi vurgulayan yayınlar yaptık ama unutma eğilimini kıramadık. 1980’den sonra sözde en solcular bile “anti-emperyalizm de neymiş, uluslararasılaşma bunu aştı, çoktan tarih oldu” demeye başladılar. Zaten bizim bunlardan kopmamız da bunların işbirlikçi ve kuyrukçu olmaları sürecine paraleldir. Bir solcu olarak, solculara karşı Toroslar veya Urallar değil And dağları kadar bitmez tükenmez öfkemizin nedenlerinden birisi de budur.
.....
İşte, en kritik ilk günlerde bile zaferden tek an bile kuşku duymadık çünkü Türk askerini tanıyorduk. Ne var ki Kocatepe fiyaskosu moralimize derin bir çizik attı, bundan sonraki gururumuz buruk olmuştur. Ege’de yapılan her tatbikatta çok iyi Türkçe bilen Yunanlı subaylar çevrime girip şaşırtma verirdi. Bu bilindiği halde yapılan hatalar çok tartışıldı.
.....,
Kocatepe olayıyla, necip milletimizin arasındaki süper zekalı unsurlarla yeni bir kavgaya giriştik. Şimdi bu tipler (ki sayıları inanılmaz çoktu ve en salaklar üniversitelilerdi) uçakların bıraktıkları bombaların gemimizin bacasından girip dibini patlattığını iddia etmekteydi. Belki beş yüz, belki bin tanesine anlattım, yazarak-çizerek anlattım, şemayla anlattım, öyle anlattım, böyle anlattım ki jetten atılan bombalar dikey düşmediği gibi (boşuna fizik okumuşlar) gemi bacası da fırın bacası gibi değildir, orada birçok dirsek yapan çok sayıda boru vardır ve baca isabet alırsa bomba tepede patlar ve geminin dibine düşmez. Ama bir kez bellemişler, yemin ederim bunların zeka durumunun ötesi yoktur.... Tabii, bir ihtimal daha var. O da yüzlerce kişinin beni delirtmek için anlaşıp, bomba bacadan girmiş şeklinde beni işletmeye çalışmalarıdır ama bu kadar tezgah kurmuş olamazlar, çünkü bunlarla çok farklı ortamlarda karşılaştım.
.....
Kıbrıs’tan sonra hiçbir şeyin aynı olmayacağının farkındaydık. 1974 sonbaharında Yunanlıların Suriye denetimindeki Lübnan’a gidip orada çalışma yaptıkları basında yer aldı ama ülkemizdeki etnik ve mezhep ayrılıklarını kaşımalarına karşı tedbir alınmadı, çünkü devletin bunu yapacak kadroları bulunmuyordu. Esasen batılılar PKK’yı hazırlayıncaya kadar derhal ASALA’yı devreye sokup diplomatlarımızı öldürmeye başladılar. 1970’lerden sonra zaten işin rengi değişti. TSK’yı içten parçalama çalışmaları da o dönemde hız kazandı ve 2000’li yıllarda Balyoz, Ergenekon ve diğer davalarla ortaya çıktı. Donanmanın yıkımına özel önem verildi. Hendek savaşları ve 15 Temmuz bunların devamından başka bir şey değildir. Hepsi bağlantılıdır ama biz her şeye rağmen ayaktayız. İşte bunun için Kıbrıs savaşı devam ediyor ve çok daha büyük bir savaşın parçası haline geliyor.