Mehmet Tanju AKAD:AMERİKA’DA NELER OLUYOR
Her zaman olduğu gibi ABD’de yaşanan krizle ilgili çok farklı ve kimi zaman abartılı iddialar ortaya atılıyor. Bunlar bakış bulandıran şeyler, çünkü olup bitenin gerçek niteliğinin anlaşılması önünde bir sis perdesi oluşturuyor. Örnek olarak, sistem sarsılınca bunun sistemi yıkacak son sarsıntıların habercisi olduğu gibi aşırı abartılı tezler kimi okuyanlar arasında müşteri buluyor. ABD’yi anlamak için kuruluş ve gelişim aşamalarını bilmek gerekiyor. Bunlardan birincisi Amerika’nın kolonileşme süreci, ikincisi bağımsızlık ve federal devletin kuruluş süreci, üçüncüsü ABD İç Savaşı’dır. Daha sonrasına ise mali sermayenin egemenlik ve yayılma süreci işlerin merkezindedir. Yani, büyük sermayenin örgütlenmesi ve dış müdahalelerin başlaması, Federal Rezerv’in kuruluşu, Büyük Buhran’da yaşanan tasfiyeler, New Deal ile getirilen regülasyonlar, daha sonra bunların kaldırılma süreci ve bunun yarattığı etkilerdir. ABD tarihi kısaca bu başlıklar altında incelenmeden anlaşılamaz. Şayet meraklısı çıkarsa bu olayların tümünü bir ABD Tarihi Haftası yaparak özetleriz. Bugün kısa bir girişle yetinelim.
.....
ABD’deki gelişmelerin günümüzdeki safhası seksen küsur yıl önce Roosevelt’in ister istemez getirmiş olduğu regülasyonların kaldırılmasıyla başladı. Bilindiği gibi 1929-33 büyük buhranında beş bin küçük banka halkın tasarruflarıyla birlikte batmış, bu durumda sistem ancak hükümet harcamalarıyla iş ve talep yaratılarak, tarım desteklenerek ve sermayeye getiren kısıtlamalar (regülasyonlar) sayesinde ayakta kalmıştı. Bu kısıtlamaların esası, mali sistemi denetim altına almak, yani bankalar, borsalar, sigorta şirketleri, emeklilik fonları, aracı kurumlar vs. arasındaki muvazalı işleri önlemekti. Bankalar sadece bankacılık yapacak, emeklilik fonları riskli yatırımlara girmeyecek vs. halkın tasarrufları çirkin tezgahlardan korunacaktı. Ama sermaye sermayedir. İlla tezgaha girer. Bu asla önlenemez. Böylece, büyük buhran atlatıldıkça büyük kurumlar her türlü kaynaktan yatırım aracı üreterek fonları toplamaya başladılar. 1970’lerde daha büyük adımlar atıldı ve 1980’lerde iş olabildiğince hızlandı. Sonuç yeni balonlar ve patlamalar oldu ki en büyüğü 2008 kriziydi. Bu da ancak devletin devasa yardımlarıyla atlatıldı. Sermayenin gücü ne olursa olsun, devletin himayesi, arabuluculuğu ve kurumları olmadan ayakta kalamaz. Bunu da yanlış bilen, şirketler devletlerin yerini alıyor diyen çok kişi var.
.....
Regülasyonların kaldırılması sosyal yardımların azaltılmasıyla birlikte gitti. Dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücüne sahip olan bu devletin okullarına her sabah 4.5 milyon çocuk hiç bir şey yemeden aç geliyor. Reagan’dan beri, nüfusun yarısı nispi ama bazıları da mutlak anlamda yoksullaşmış durumda. Thatcher da İngiltere’de onunla yarışa girip özelleştirmelere hız vermiş, sosyal yardımları budamıştı. Sermaye bunu istiyordu. Kırk yıllık deregülasyon Amerikan halkı arasında 1940-70 yılları arasındaki refah artışının sağladığı kısmi tesanüd (dayanışma) ve toleransı ortadan kaldırdı. Mali sermayenin açgözlülüğü ülkeyi çürüttü. Geleneksel dengeler yıkılırken nüfus yapısı da değişti. Her zaman söyleriz: Demografi kaderdir. (Tabii bir de coğrafya kaderdir lafımız var.) ABD’nin kurucusu olan WASP (beyaz, anglo-sakson, protestan) nüfusun oranı azalırken Afrika, Asya ve Latin kökenlilerin ağırlığı arttı. Ancak başka ülkeler için söylediğimiz ALTERNATİFSİZ KRİZ bu ülke için de geçerlidir. Bu tür uzun süreli alternatifsiz krizlerde halkın bir bölümü her yolu meşru saymaya başlar, Kongre’yi basanlara bile katılır ama bundan iyi bir şey çıkmaz.
.....
Çok ilginçtir, milyarder bir işadamı olan Trump muhafazakar Cumhuriyetçiler ile yoksul ve orta gelirlilerin oylarıyla başkan oldu. Demokrat Parti ise sermayenin uluslararası faaliyetlerinden daha çok yararlanan kesimlerin (bazıları buna seçkinler de diyor) desteğini aldı. Heyhat, nereden nereye. Bundan 160 yıl önce Demokratların dağınıklığından yararlanan Lincoln yeni kurulan Cumhuriyetçi Parti’den seçilen ilk başkan olmuştu. Bunu reddeden güneyli demokratlar da İç Savaş’ı başlattı. ABD İç Savaş’ı bazılarının yanlış bildiği gibi kölelik nedeniyle çıkmadı. Köleliğin kaldırılması, savaşın üçüncü yılının özel koşullarında meydana geldi. Esas neden iki farklı yönetim anlayışının çarpışması ve güneyin kuzeyde hızla büyüyen sermayenin hegemonyasını reddetmesiydi.
.....
Şimdi karşımızda 160 yıl sonra tekrar bölünmüş bir Amerika var ama bu, sistemin çözüleceği anlamına gelmez. Büyük devletlerin büyük yedek güçleri ve çatlakların üzerini sıvama olanakları vardır. Ama Trump’ın gider ayak sistemi biraz sallamasını eğlenerek izledik. Ben ayrıca bunları sistemin çöküş çatırtıları olarak niteleyen eski tip solculara hem güldüm hem üzüldüm. Bunlara da yazık. Her neyse, şimdi karşımızda biraz daha zayıf bir Amerika var. İç gerilimleri artmış, ancak çözümsüzlüğe mahkum ve en başta Çin karşısında sıkıntıları artan bir ülke. Dünyadaki askeri gücü artmış ama ekonomik gücü azalmış, sosyal huzursuzlukları artmış bir ülke genelde hayra alamet değildir.