MEHMET TANJU AKAD:ALTERNATİF ÜRETEMEYEN ÜLKE

Zamlar artık günlük, hatta bazen saatlik hale geldi. Sıkıntıların bir kısmı iktidarın tercih ve uygulamalarından, bir kısmı dış faktörlerden kaynaklanıyor. Her bir faktörün etkisini tek tek belirlemek olanaksız çünkü bunların bazıları birleşerek çarpan etkisiyle büyüyor. Bir de muhalefetin durumu var. Sürekli şikayet etmesi tabiatı icabı doğaldır, beklenen bir şeydir, ama buradaki sıkıntı yarım ağızla seçim isterken, iktidara gelince ne yapacağını söylememesinden, neleri değiştireceğini açıkça ifade etmemesinden kaynaklanıyor. Kanımızca bir kısmını bilmiyor, yetkilileri de esasa ait kısımları kasıtlı olarak muğlak geçiyor, hatta hiç söz etmiyor. İçerideki israfı ve kaynak dağılımını değiştirecekleri iddiasına inananlar olduğunu görüyoruz, inanmayan da çoktur ama örneğin hayati öneme sahip Suriye, Irak, Azerbaycan, Libya politikalarında ne yapacağı hiç belli değil. Türk dünyası, İslam ülkeleri, Afrika, Rusya ve diğer ülkelerle ilgili düşüncelerini bilmiyoruz. Dış politikada uzlaşma adı altında batıya teslimiyetçiliğinin korku verici boyutta olmasından endişeliyiz. Küçüklü büyüklü stratejik  imalat ve altyapı projelerini ne yapacağı da meçhul. Ekonomik planları hakkında en ufak bilgimiz yok. Kısacası, bir bilinmeyenler yumağıyla karşı karşıya bulunuyoruz. Benim bildiğim tek olumlu muhalefet ifadesi, her halükarda bir felaket projesi olacağına kuşku duymadığım Kanal İstanbul’a karşı olunması. Bir de, yiyicilikte biraz mertebe farkları olabilir. Buna uzun zamandır alıştık gidiyoruz.

.....

İşbu ahval ve şerait altında,

Yirmi yıldır alternatif üretemeyen necip milletimiz, başımıza gelenlere fazlasıyla müstahaktır, yani müstahakız hepimiz. 20 yıldan daha önceki sözde alternatifler de fos çıkmıştı çok iyi bildiğiniz gibi. Binaenaleyh, bunlar henüz iyi günlerimiz. Tarihte bazı dönemler vardır ki, yöneticiler baş suçludur. Başka bazı dönemlerde ise ahalinin büyük kısmı suçlu ve sorumludur. Sonuçta, yöneticiler en azından kısmen onların reyine bağlıdır ve tavizlerini de verirler. Şayet demokrasi denilen şeye benden daha fazla inanan varsa (ki tanımlamalarını netleştirmedikleri için epey vardır sanırım) o halde meclise yansıyan milli iradenin kendilerinde yarattığı memnuniyetsizliği doğal karşılamak zorundadır. Demokrasi sonuçta,  her ülkede farklı olmakla birlikte, sadece kötüler arasında daha az kötü olan bir rejimdir. Bugün seçenlerini hukuka uyacağı ve yiyiciliğe engel olacağına inandıran aday adayları, hangi partiden olursa olsun, çok az beldede adaylığa çıkabilir ve seçim kazanması da ancak tesadüflere bağlı kalır. Milli iradenin farklı tecelli edeceğini düşünürken, ve hatta buna iman ederek, bu farklılığın ne olacağını bilmeden değişim beklemek ilginç bir ruh halidir. Sizi bilmem ama ben yarı karanlıktayım.

.....

Karanlıktayım, çünkü,

Dış güçlerin hangi siyasi taraflarla  ne ölçüde  işbirliği içerisinde olduğunu bilmiyorum. Her siyasi partideki işbirlikçi unsurların ağırlığını ve etkinliği en fazla kabaca tahmin edebilirim. Ve sanırım ki, Türkiye’nin bu etkilerden ari olduğunu ileri sürecek bir aklı-evvel yoktur. Yoktur ama birçokları bu etki sanki yokmuş gibi konuşup durmaktadır. Aslında, Türk siyaseti konuşulurken bu konu adeta tabudur. Ve alternatif üretilememesinde sanki dış faktörlerin rolü yoktur da, mesele sadece siyasetçilerin basiretsizliğinden kaynaklanmaktadır. Sanki daha iyi siyasetçiler gelse sorunları çözebilecek ve sanki sistem daha iyi siyasetçiler gelmesine izin verebilir.

.....

Yapımız budur. Müstahak olduğumuz da budur. Ama daha iyisinin mümkün olacağını düşünen ve bunun için mücadele edenlere engel olacak değiliz. Elli yıldır, vaktiyle bizim başımıza geldiği gibi, hüsrana uğramalarını izlememize rağmen onların elini tutmamız düşünülemez. Sadece uyarıyoruz. Ancak, bu çok sıkıcı bir senaryo haline geldiği için artık olumlu yönde bir beklentimiz yok. Sıkıntıyı yaratan ve alternatifini de yaratamayan kitleler, ceremesini de çekecektir. Arada mağdur olanlara geçmiş olsun. Zaten hep öyle oluyor.