Mehmet Tanju AKAD:AB NEDİR?

Avrupa Birliği Nedir? – (2)

ABD DESTEĞİNDE FRANSIZ-ALMAN İŞBİRLİĞİ

Kim ne derse desin (zaten aksini iddia eden yok) AB’nin patronu Fransa’yı yedeğine almış olan Almanya’dır. Ancak AB İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD gözetiminde gelişmiştir. ABD’nin Avrupa Birliği’ne giden yolu nasıl döşediğini bu serinin ilerideki bölümlerinde ele alacağız.

.....

Kıta Avrupası'nda Fransız Alman rekabetinin sonuca bağlanması, tarihte birçok kez düşünülmüş olan birleşik Avrupa olayının güncel hale gelmesi için en önemli koşuldu. Bu rekabetin kökleri çok eskiye dayanır. Genel olarak Frank adı verilen ilkel Germen kabilelerinin bugünkü Fransa’nın kuzeyine akmalarıyla başlar. Salian Franklarının kralı Klovis (bu ad sonra Louis’e dönüşecektir) diğer kabileleri hakimiyet altına alarak Merovenj hanedanını kurdu. Soissons savaşında (486) Roma İmparatorluğu’nun kalıntılarını temizleyen Klovis katolik dinini kabul ederek Avrupa’nın ortaçağdaki en büyük kurumu olan Kutsal Roma İmparatorluğu’nun temellerini hazırladı. Pirenelerden Ren’e kadar uzanan Merovenj krallığı kısa bir süre sonra tarihe karışırken bunun yerine kurulan Karolenj İmparatorluğu ise Roma’nın güneyine, Oder’e ve Tuna kıyısındaki Sırp topraklarına kadar uzanıyor – yani bugünkü Avrupa Birliği’nin çekirdek topraklarını içeriyordu.

.....

Adını Büyük Charles’dan (Charles / Karl - Magnus, 768-814) alan bu imparatorluk kısa sürede Fransız ve Alman bölgelerine bölündü. Charlemagne’ın oğlu Louis (814 - 840) ölünce onun oğulları Charles ve Louis tahtın varisi olan Lothair’a karşı işbirliği yaptılar. 841 yılında “Strasburg Yemini” adı verilen bir belgeyi imzaladılar. Bu yemin iki tarafın da anlayabilmesi için Almanca’nın yanısıra Fransızca’nın eski şekillerinden birisi olan Romans dilinde yazılmıştı. 843 yılındaki Verdun anlaşması ile de Louis Ren Nehri’nin doğusundaki Alman arazilerini alırken Charles’a bugünkü Fransa havalisi kaldı. Lothair’e verilen ve Kuzey İtalya’yı da içeren ara bölge, Ren’in iki kıyısı gibi, bunu izleyen bin yıl boyunca her iki ülke arasında sürekli bir çekişmeye sahne oldu. Batı Frankları Latin-Roma etkisi altında Fransa haline dönüşür ve bu ülkeyi oluştururken, Doğu Frankları da Almanya’yı oluşturdu. Aynı kökten gelen bu iki halk Avrupa’ya hakim olmak için sayısız savaş yaptılar. Bu süreçte Almanların bir kısmı Habsburgların topraklarında, ama çoğunluğu pek fazla sayıda küçük prensliğe dağılmış olarak yaşadı. Almanların Birliği fikri I. Napoleon’un Prusya’yı işgali ile yaygınlık kazandı (bu olay büyük bir katalizör oldu) ve nihayet III. Napoleon’a karşı yapılan 1870 savaşı ile gerçekleşti. Daha sonra Birinci Dünya Savaşı ile iki halk topyekun bir savaşa giriştiler. İşte bu savaşın en kızgın noktasında yapılan Verdun muharebeleri öyle bir dönüm noktası oldu ki, büyük kayıplar vermek pahasına direnerek burada Almanlara geçit vermeyen Fransızlar bir daha onlara karşı ciddi bir savaş yapmadılar ve Alman üstünlüğünü –fiilen ama pek de dile getirmeden- kabul ettiler. Belki de tarihe son büyük Fransız lideri olarak geçecek olan De Gaulle İkinci Dünya Savaşı’nda bu teslimiyeti kabul etmedi ama Fransızların ezici çoğunluğu kuzeydeki akrabalarına ruhen boyun eğmişlerdi. Şimdi bunun hikayesine dönelim.

.....

İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Fransız-Alman dengesi Almanların güçlü değilmiş gibi davranmalarına ve Fransızların Alman gücünü görmezden gelmelerine dayanıyordu. Şimdilerdeyse Avrupa’da Alman hegemonyasınının açıkça ortada olması AB’de bazı konuların askıda kalmasına neden oluyor. Almanya kendisine karşı tepkinin yükselmesini engellemek veya yavaşlatmak için işleri mümkün olduğunca ağırdan alıyor ve ulusal devletleri zayıflatmak amacıyla bölgecilik eğilimlerini teşvik ediyor. Ne var ki diğer yandan Almanya dışında tüm ülkelerin AB bütçesine koyduklarından daha fazla almaları bu ülke için gerçek bir yük oluyor. Buna ek olarak Doğu Almanya’nın entegrasyonu için gereken meblağ da hesaba katılınca Almanya’nın özellikle Doğu Avrupa’da yavaş hareket etmesi için bir başka neden teşkil ediyor. (((On beş yıl önce değindiğimiz bu faktör günümüzde büyük ölçüde ortadan kalkmıştır.))) Buna rağmen 20. yüzyıla kadar Habsburg egemenliğinde olan Doğu Avrupa ülkelerinde Alman hakimiyeti tartışılmaz şekilde artıyor. Vaktiyle Mitterand Almanya’nın Doğu Avrupa’dan kazanacağı gücü hesaba katarak genişlemeye çok sıcak bakmıyordu ama bu geçmişte kaldı. Şimdi İspanya ve İngiltere’nin bir ölçüde Almanya karşıtı gruba liderlik ettikleri düşünülebilir. Bu arada ABD boş durmuyor. Varşova Paktı’nın çözülmesini takiben ABD Doğu Avrupa ülkelerini hızla NATO’ya alarak Franco-Germen hegemonyaya karşı ciddi bir adım atmıştı. Ama onlar AB’yi işe katarak ve ayrıca doğrudan yatırımlarla kısa sürede bu adımı dengelediler. Diğer yandan ABD’nin tartışılmaz global askeri-siyasi üstünlüğü ve İngiltere’nin ABD ile özel yakınlığı da küçük Avrupa devletleri için Berlin’e karşı bir nevi güvence oluyor. Kısacası hassas dengeler var ama şimdilik nispeten istikrarlı olduğu söylenebilir. (((On beş yıl önce Brexit’i hesaba katmamız olanaksızdı. Zaten kimsenin aklına gelemezdi.)))