MEHMET TANJU AKAD YAZDI: ÖZGÜRLÜK YAZILARI – 1
Özgürlüğümüzün kısıtlandığı Covid günlerine uygun bir konu olacağını düşündüm. Birçok kez işlediğimiz bir konudur, lakin buradaki okurlarımızın ezici çoğunluğu bunlara rastlamamıştır. Esasen, eski notlarımızı derlerken, birçok ekleme ve yeniden düzenleme de yapıyoruz.
Bu çok geniş konuya nereden istersek girebiliriz. Yüzlerce kapısı var. Erich Fromm’un “The Anatomy of Human Destructiveness” adlı önemli kitabından alıntıyla başlayalım:
“İnsanların hayati çıkarlarına yönelmiş tehditler arasında, özgürlüğünü tehdit edenler, hem bireysel hem de sosyal açıdan olağanüstü öneme sahiptir. Genelde bu özgürlük isteğinin kültürün ve daha spesifik olarak da öğrenme-koşullanmanın bir ürünü olduğuna inanılır ama tam tersine özgürlük arzusunun insan organizmasının biyolojik bir reaksiyonu olduğunu gösteren deliller mevcuttur.”
“Tarih boyunca uluslar ve sınıflar en umutsuz durumlarda bile özgürlük için zalimlere karşı savaşmışlardır. Liderler, gerçek niyetleri insanları köleleştirmek olduğu halde, insanları özgürlük yoluna götürdüklerini söylemişlerdir. Özgürlükten daha güçlü bir çağrı yoktur.”
“İnsanın kendi özgürlüğü uğruna savaşmak için doğal bir dürtü sahibi olduğunu varsaymak için başka bir neden de özgürlüğün insanın kişiliğinin, akıl sağlığının tam olarak gelişmesi ve mutlu olması için gerekli koşul olmasıdır; özgürlük eksikliği insanı sakat bırakır ve sağlıksız bir durum yaratır.”
Fromm’da söz konusu sağlıksızlıkla ilgili açıklamalardan biri de şudur: “Çocukların eğitilmeye direnmeleri ve büyüklerin güç kullanarak veya rüşvetle onları teslim almaya çalışmaları sonuçta onların sürekli işkenceden kurtulmak için boyun eğmeleriyle sonuçlanır. Bu savaşta büyükler zafere kadar asla acıma göstermezler ve hastanelerimiz bunun zayiatıyla doludur.”
.....
Görülüyor ki, özgürlük sadece bir tercih sorunu değil. Bundan da öte bir gereklilik. Yoksa, bu kadar insan özgürlük uğruna ölmez; hatta birçok kavim özgürlüğünü yitirdikten sonra toplu intihara sürüklenmezdi. Felsefi sorunları ilk ortaya koyan kişi olarak addedilen Plato (çünkü daha öncesinden pek kayıt yok) en üst iyiliğin özgürlük olduğunu ve bunun da insanların kendi yollarını seçme özgürlüğü olduğunu ifade etmişti. Hegel ise özgürlüğün insanın özü olduğunu ve hürriyet düşmanlarının bile bunun farkında olduklarını ifade etmişti: “Hiç kimse özgürlüğe karşı savaşmaz; olsa olsa başkalarının özgürlüğüne karşı savaşır.” Hegel gibi Marx da özgürlüğü toplum düzenlerinin getirdiği kısıtlamalar ve sınırlar açısından düşünmüş ve bunları hakim üretim tarzının belirlediği söylemiştir.
.....
Kapitalizm her şey gibi özgürlük kavramını da ayağa düşürdü ve reklam malzemesi yaptı. “İstediğin kumsalda koşarken dilediğin cep telefonuyla özgür ol, hatta anında kredi çek” gibi laflar etrafı doldurdu. Özgürlük buysa, istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. İşin buraya düşmesi utanç vericidir.
.....
Özgürlükten söz etmemiş düşünür yoktur. Ama önce “ne özgürlüğü” diye sormak gerekir: Bireysel davranma özgürlüğü mü, düşünce ve ifade özgürlüğü mü, dini baskıdan korunmuş olmak mı, girişim ve mülkiyet özgürlüğü mü, politik özgürlük mü vs. vs. Tabii, çoğu konu gibi burada da Akdeniz uygarlıklarından başlamak adettir.
.....
Mayer, politik teorilerden söz ederken Romalıların özgürlük kavramının, herkesin istediğini yapması anlamına gelmediğini ifade eder. Burada özgür insanın tanımı kendi iradesi üzerinde bir efendisi olmayan kişi, yani köle olmayandır. (Köleci bir toplum için doğal tanım).
Baskıcı bir toplumda özgürlüklerin durumu zaten çok tartışmalı bir konudur. Esasen Mayer hemen akabinde bir Romalının Yunan demokrasisinin kıstaslarını aklından bile geçirmediğini ifade eder. Romalıların Capitol’deki meclisi Atinalıların “ekkelestia” adı verilen ve gerçek tartışmaların yapıldığı meclisinden çok farklı bir kurumdu. Roma’da insanlara önceden alınmış kararlar sunulur ve bunları kabul veya reddetmelerinden başka bir şey beklenmezmiş. Bunların modern otoriter devletlerdeki plebisitlere benzediğini ve icabında bunların bile askıya alınıp hiçe sayılabildiğini belirtiyor. Demek ki, modern hukukun Roma temeli, belli bir kurallar sistemine dayanmakla birlikte bunun özgürlük ve demokrasiyle ilgisi bulunmamaktaydı.