Mehmet Tanju akad: ÜRETİCİNİN ve TÜKETİCİNİN KORUNMA MESELESİ

İç Pazar ve Gelir Dağılımı Bağlamında

ÜRETİCİNİN ve TÜKETİCİNİN KORUNMA MESELESİ

Bu, iç pazarın gelişmesi (esas olarak işletmelerin birbirlerine pazar oluşturarak üretimlerini artırmaları) ve gelir dağılımın iyileştirilmesiyle yakından ilgili olan bir sorundur. Bir iktidarın milli olma samimiyeti de, başka şeylerin yanı sıra bu iki faktöre verdiği önemle ortaya çıkar. Üretimde ithal girdilerin payını azaltmayan, ihracatı artırsa da, bu girdilerin payı oranında yabancılara hizmet etmiş olur. İhraç ürünlerindeki katma değer oranı önemlidir. Sonuçta yurttaşların refahı büyük ölçüde buna bağlıdır.

.....

Nüfus kağıdı eski olanlar hatırlar. Memurlar her zaman pahalılıktan şikayet etmişler, ancak köylünün perişan halini görünce suçu aracılara ve “ihtikarcı esnafa” yüklemişlerdir. 1970 öncesi Türk mizahında çakal esnaf ve simitle geçinen dar gelirli memur temaları ön plandaydı. Aziz Nesin’in hikayeleri ve Akbaba karikatürleri vs. Aslında bu birçok ülkede az çok görülmüş bir şeydir. Bazı uydum akıllılar (ki ben de bunlardan bazılarını tanıdım, hatta arkadaşlarım arasından da çıktı) üreticiden alıp tüccarı aradan çıkararak doğrudan tüketiciye satmayı denediler. Hiç birisi başaramadı. Ya mallar ellerinde kaldı çürüdü, çok azını üç kuruşa satıp gerisini çöpe attılar, ya da ölçeğin küçüklüğünden dolayı sabit giderleri karşılayamadıkları için topu attılar. Bunun nedeni iş bilmezliktir. Ticaret, önem sırası değişmekle birlikte, süreklilik + bilgi + ilişki + sermaye ve kredi gerektirir. Bunlar olmadan aradan piyasaya girmeye kalkan başarısızlığa mahkumdur ancak bazen yenilik getirenler, yeni piyasalar oluşurken bunun parçası olabilirler. Örneğin bilgisayarların ve bununla ilgili uygulamaların ilk yıllarında bunları görebilmek mümkündü. Bir başka istisna da herhangi iş kolunda öncü olanlar arasından çıkabilir. Ama istisnalar kuralı bozmaz. Örneğin gıda ticaretinde üreticiyi ve tüketiciyi koruyacak bir girişim ancak bir kurumun desteğiyle, örneğin kurumun kooperatifi şeklinde ve gene çok sınırlı alanda mümkün olabilir. Onlar da üç beş ürünü bir süre ancak bulundurur, kalıcı olamazlar. Özellikle gıda toptancılığının uzmanlık işi olduğunu anlamayanlar hep iflas etse de, her nedense bunlar hiç bitmez.

.....

Burada anlaşılması gereken, üretimin, toptancı ticaretin ve perakendeciliğin ayrı işler olduğudur. Fırıncı un ticaretine giremez. Girerse de o tamamen ayrı sermaye ve ayrı yönetim gerektiren ayrı bir işletme olabilir. Aynı çatı altında olmaz. Kaç restoran kendi sebzesini yetiştirir. Fabrikalar bazen kendi satış ağlarını kurar ama tamamen ayrı işletmeler olarak. Bayiler genellikle onların mallarını alıp satan farklı, bireysel tüccarlardır.

.....

Uydum akıllıları bir kenara bırakarak, üreticinin ve tüketicinin korunması için gereken şeylere, gıda sektörü örneğinde bakalım. Önce üretim için girdilerin makul fiyatlı olması gerekir. Enerji/yakıt fiyatları her kademede mala veya hizmete fiyat bindirir. İkinci olarak genel bir ürün planlamasına ihtiyaç vardır. Herkes her istediğini ekerse olmaz. Bugün gelişmiş ülkelerde topraklar parçalanamaz, amacı dışında kullanılamaz, hatta farklı bir ürün ekilecekse, yerel ziraat odasının izni gerekir. İşletmeler optimal ölçeğe yakın tutulur. Yani bizdeki gibi isteyen tarlaya konut yapamaz, pancar ekicisi kafasına göre yulaf ekemez vs. Üretim ülke ihtiyaçlarına göre yönlendirilir. Girdi fiyatları da buna göre subvansiye edilir. Bizde serbest piyasa, (tıpkı demokrasi gibi) toprakların yağma edildiği, desteklerin asgariye indirildiği, tümden anarşik bir sistem olarak anlaşıldı, öyle gidiyor. Aracıların ve kurumsal alıcıların üreticiye ödemeleri de onları ezecek vadelerde ve öldüren fiyatlar üzerinden yapılıyor. Tarım dışında işler biraz farklı. Bazı ürünlerde küçük üretici iyi bir pazar bulursa gelişme fırsatı yakalıyor. Bazı sektörlerde küçük ve orta boy işletmelere iş sağlayacak düzenlemeler için çaba harcanıyor. İşbölümünden yararlanılırken, istihdam da artıyor, emekçilere iş sağlanıyor. Ama burada da tekstil gibi bazı sektörlerde küçük üreticinin çoğu boğaz tokluğuna çalışıyor.

.....

Küçük ve orta üretici, bazılarının sandığının aksine, gelişmenin temellerinden birisidir. Salt büyük işletmelere dayanılarak yapılan bir gelişme modeli başarı getirmez. Zengin ülkelerin hepsi küçük işletmeleri ayakta tutmaya çalışır. Bu tarımda, imalatta ve hizmetlerde, her sektörde titiz çalışma gerektirir. Sosyalistler geçen asırda küçük işletmeleri kapitalizmin nüveleri olarak gördüğü için her alanda büyük işletmeleri veya kamu işletmelerini hakim kılmak istediler, felakete uğradılar. Bunun nedeni üretkenliğin ve enerji verimliliğinin fena halde düşmesiydi. Kamu-özel sektör, tarım-sanayi, üretim-hizmetler, üretim malları-tüketim malları arasındaki dengeleri çözemediler, hata üzerine hata yapıp battılar ve ne hata yaptıklarını bile çoğu zaman anlamadılar. Bu işler ideolojiyle olmaz, işi bilmekle olur.

.....

Günümüzün iletişim ve ulaştırma olanakları dış pazarları geçmişte hayal edilemeyecek ölçüde yakınlaştırmıştır. Buna rağmen ülkenin zenginleşmesi esas olarak iç pazarın gelişmesine bağlıdır. Ağırlıkla dış pazara bel bağlayan işletmeler bazen avantajlı olsa da, ülkenin refahı son tahlilde iç pazarın gelişmesiyle olur. İç pazarlar gelişirse, istihdam ve ücret artışı ve gelir dağılımında düzelme olur. Üretici de sırtını iç pazara yaslayarak dış pazarlara daha yüksek fiyatla mal satabilir. Günümüzde birçok mal ve hizmet, dış pazarlarsa çok düşük fiyatla, minimum kazançla satılıyor çünkü gelir dağılımının bozukluğu nedeniyle iç pazar zayıf. Dışa ucuza satmaya eli mecbur oluyor. Bir malı dışarıya ucuza satmak demek, onu üreten emeği de ucuza satmak anlamına gelir. Ucuz ihracat, işçi ücretlerini düşük tutar, gelir dağılımını daha da bozar. Ucuz ihracat, ucuz işçilik sürekli bir bataklıktır.

.....

Türkiye’nin bir sorunu da üretim girdilerinin çoğunun ithal olması, üzerine oldukça az değer katılarak ihraç edilmesidir. Bu da ücretleri ve geliri düşük tutan bir şeydir. İhracatın toplamı kadar, bunun içindeki yerli girdilerin oranı önemlidir. Bunlar düşük kaldıkça siz başka ülkelerin ihracatını artırmış, onların refahını artırmış olursunuz. İç pazarların gelişmesi aynı zamanda yerli girdi oranının artması ve gelir dağılımında iyileşmeyle birlikte olabilir. Hatta, gelir dağılımında düzelme, iç pazarın gelişmesinin koşullarından birisidir.

.....

Sonuç: Yapısal sorunları kısa sürede çözemezsiniz. Üretimin ve ihracatın yapısı değişmedikçe üretici ve tüketiciyi korumak için geniş çaplı önlemler alamazsınız. Mevcut yapı içerisinde bazı sektörlerde daha yüksek katma değer ve gelişme, dolayısıyla daha iyi ücretler sağlanabilir ama genelde olmaz. Bu çok geniş bir konu ve bu yazı çok uzadı. Ara sıra dönüp tartışmak iyi olur.