Mehmet Tanju akad: TATİL KAZIKLARI VATANDAŞI YAKIYOR

Tatil kazıkları vatandaşı yakıyor

ESNAF ve BELEDİYELER MAKSİMUM YOLMA PEŞİNDE

Türkiye’de tatil orta gelirli aileler için bir işkence haline gelmiş. Dar gelirli için zaten tek şans, o da şayet bağı varsa, memleketine gitmek. Dört kişilik bir aile, sıkıntı çekmeden yapacağı tatil için her gün bir aylık asgari ücret kadar para harcamak zorunda. Hadi çok tasarruf etse (ki ona tatil denir mi?) yol parası vs. ile birlikte gene de günde iki veya üç haftalık asgari ücret harcar ki, daha azıyla mümkün değil, şayet memlekete gitmemişlerse. Bir kere belediyeler denize rahat girilebilecek her yeri şezlongculara ve şemsiyecilere, üstelik denizin en dibine kadar kiraya vermişler. Her yıl ihale yeniliyorlar. Bunun nasıl bir hizmet anlayışı olduğu başlı başına tartışma konusu. Emlak sahiplerinin gözünü de hırs büyümüş, fahiş kira peşinde coşmuşlar. Kiralayanlar da kazıklarını hazırlamışlar. Bir aile denize bir girip çıksa 100 liradan aşağı istemezler. Bir iki şey atıştırsa ikiye katla. Zaten az hesap ödeyenlere öyle pis davranırlar ki, bir daha gelmesin. Kısa bir tatilde para harcayacak bir azınlık her yerde bulunuyor, hırsları kabartıyor. Oda paraları felaket ama yeme içme de geride kalmıyor. Bir kadeh bir şey içse kişi başına yüzlerce TL hesap geliyor ama sadece dandik bir pide hamuruyla ayran bile aileye iki yüz TL. İnsafsızlık diz boyu. Bir de, bazı yerlerde parayı verince hiç değilse düzgün bir şey gelir önüne, değdi dersin. Mesela Datça’da hem kazık yersin hem de berbat bir yemek ve berbat bir servis. Bunları gören çarşı pazar da endazesini kaçırıyor, pahalılık tavan yapıyor. Ve bu sadece büyük firmalarla ilgili değil, genelleşmiş bir para hırsı. Eskiden hiç değilse kamu kurumlarının kampları vardı, makul bir tatil yapan bir kesim olurdu. Şimdi aile tatil için kredi alıyor. On günlük sıkıntının parasını bir yıl ödüyor. Bu rezilliktir ama zaten daha ne rezillikler var. Öte yandan çocukların da denize ihtiyacı var. Hadi bakalım, öde babam öde. Neyse, bazı ailelerin küçük de olsa yazlığı var. Bunlar etrafı betona kesiyor ama hiç değilse bir kesime olanak sağlıyor. Nüfus artışı para hırsı için büyük fırsat yaratıyor. Birçok sorun arasında ön planda sayılmaz ama şöyle düşünelim: Bir çocuk denizle tanışmazsa, hayatında daima eksik bir şeyler kalacaktır. Gerçi bir süre sonra bütün denizler ölecek, bakalım o zaman ne olacak? Olmaz mı diyorsunuz. Biraz gözünüzü açın. Okyanuslar hem zehirlendi, hem asitlendi. Dünya balık üretimi yarı yarıya azalırken nüfus iki katına çıktı. Siz böyle devam edin anacığım, her şeyi kabul edin, arkası geliyor zaten. Esasen, Türkiye’de fahiş fiyatlara çok aldırmayan üç-beş milyonluk bir kesim var. Gelir dağılımı bozuldukça bozuluyor. Bu paraya sahip olanlar her zaman fahiş fiyat çekenleri azdırır. Parası olan % 10’luk kesim zaten tüm tatil kapasitesinin yarısını doldurur. Yabancı ülkede para kazanan için Türkiye’de dört euroya bir bira çok ucuza geliyor ama vatandaş aynı sürede 4 euro değil 4 ya da 8 TL kazanıyor. Hem şu işe bakın. Yurtdışında birçok tatil, her şeyiyle birlikte yurt içinden ucuz. Ama Türkiye de yabancılar için ucuz, Türkler için pahalı. Aynı odayı ve hizmeti yabancıya çok daha ucuza satıyorlar. Kısacası diz boyu rezillik. Tabii, gerçek tatil anlayışına sahip olan ayrı bir kesim daha var. Doğa, tarih ve kültür peşinde seyahat ederler. Ne yazık ki, onlar da yüzde biri, ikiyi aşmaz. Sorunun özü, bizim emeğimizi çok ucuza satmamız. Yüksek katma değerli üretim yaygınlaşmadığı sürece gelir dağılımı bozuk kalır. Bu ayrı bir sorundur ama mevcut durumdaki vahşi para hırsları toplumu çirkinleştiriyor.