Mehmet Tanju akad: ÖZGÜRLÜK YAZILARI 3

Özgürlük Yazıları - 3

ÖZGÜRLÜK ÇELİŞKİLERİ

Özgürlük konusuna devam ederken ara not olarak büyük düşünürlerden alıntılar yapacağım. Böylece kendi sonuçlarımız için daha çok referansa sahip olabiliriz. En azından düşünce malzemesidir. Ancak, özellikle dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var: Çok farklı özgürlük veya teslimiyet istekleriyle karşılaşabiliyoruz. Özgürlük için olduğu kadar, özgürlükleri yok etmek için savaşan bir insanlık var. Öyle olmasaydı özgürlük bu kadar çetrefil bir sorun olur muydu? Keza insanların büyük bir kısmının özgürlüklerini terk etmekte hiç zorlanmadıklarını, hatta bazen oldukça istekli olduklarını görüyoruz. O halde farklı insanları konuşuyoruz. İnsanlığa toptancı yakıştırmalardan kaçınmalı, insanlık şunu istiyor filan dememeli. Bazıları demeli. Nitekim, bazıları, hatta kimi zaman büyük çoğunluk, işlerine gelen özgürlük tanımını ve/veya özgürlük yerine teslimiyet veya rahatlığı seçebiliyorlar. Ne yapalım, hayat böyle bir şey işte. Tarih işbirlikçiler ve direnişçilerle doludur. Her direnişin özgürlük için olduğu söylenemez. Örneğin Avrupa’da faşistler bir çok yerde büyük ve kendilerine göre şanlı direniş örnekleri göstermişlerdir. Benzer şekilde, aynı inançlar bazen özgürlüklerin teminatı, bazen de büyük birer baskı unsuru olabiliyor. İnsanlar vicdanlarını kurumlara, şarlatanlara veya hurafelere terk edebiliyor. Resmileşmiş inançlar bir yana, Hasan Sabbah’dan günümüz tarikatlarına kadar sayısız örnek var.

.....

Fromm şöyle diyor:

İnsan doğru tercihler yapabilmek için aklı tarafından yönlendirilir. Ne var ki bu aracın (yani aklın) ne kadar güvenilmez olduğunu da biliyoruz. Akıl insanların arzuları ve tutkularından etkilenir ve kolaylıkla onların etkisine teslim olur. İnsan beyni zayıflamış içgüdüler için bir ikame olmadığı gibi, yaşama işini son derece karmaşık bir hale getirir. (Burada kastedilen enstrumental zeka değil, fakat farkındalıktır). İnsan sadece objeleri bilen değil fakat aynı zamanda bildiğini bilen yegane hayvandır. Ayrıca insan sadece enstrumental bilgiye sahip olan değil, fakat akla, objektif olarak anlayabilecek bir düşünce sistemine de sahiptir. Yani “şeyleri” sadece isteklerini tatmin için değil, aynı zamanda onların doğasını objektif olarak anlayacak şekilde bilmektedir. Aklının ve kendi varlığının farkındalığı sayesinde insan doğanın ve diğer canlıların dışında olduğunun, güçsüzlüğünün, cehaletinin ve ölümünün bilincindedir. Kendinin farkında olmak, akıl ve hayal gücü, hayvani varlığın özelliği olan “ahengi” yok etmiş; bunların varlığı, insanı bir “anomali”, kainatın garabeti haline getirmiştir. Tabiatın parçasıdır ama tabiatı aşmıştır. Onun bir parçası olmakla birlikte ondan ayrıdır, evsizdir ama tüm diğer yaratıklarla paylaştığı eve zincirlenmiştir. Tesadüfi bir anda ve yerde, ve iradesinin haricinde bu dünyaya fırlatılıp atılmıştır. Kendi varlığının farkında olarak güçsüzlüğünün ve varlığının sınırlılığının farkındadır. Varlığındaki ikilemden asla kurtulamaz, ondan özgür olamaz. İstese dahi zihninden kurtulamaz; canlı olduğu sürece vücudundan kurtulamaz ve vücudu onu canlı kalmak istemeye zorlar. İnsan tabiatta kendisini rahat hissetmeyen yegane hayvandır ve cennetten kovulmuş olduğu duygusuyla yaşar. Kendi varlığı, hiçbir zaman kaçamayacağı ama çözmek zorunda olduğu bir problemdir. Tabiat ahengi içinde olduğu, insan öncesi aşamaya geri dönemez ve ileri giderse nereye ulaşacağını bilemez. Bu nedenle sürekli bir dengesizlik içerisindedir; istikrar dönemleri kısa ve nispidir.

Fromm’un bu sözleri insanlığın en iyi özetlerinden birisidir.

.....

Will Durant “The Story of Philosophy” adlı eserinde Spinoza’dan söz ederken onun şu sözlerini aktarır: “Çoğu zaman irade denilen ve bilinçlilik koşullarında bir fikrin devamlılığını belirleyen itici güç tutku olarak adlandırılmalıdır ve bu insanın özüdür. …. Zihinde mutlak veya özgür irade yoktur, fakat zihin şunu veya bunu arzu ederken bunlar bir başka nedenden kaynaklanan ve onlar da sonsuza kadar başka nedenlerden kaynaklanan nedenler tarafından belirlenir. … İnsanlar irade ve isteklerinin farkında oldukları için kendilerini özgür hissederler ama bunları istemelerinin nedenleri konusunda bilgisizdirler.” Spinoza özgür irade duygusunu havada giderken kendi yolunu belirleyen; düşeceği yeri ve zamanı seçen bir taşın düşünmesine benzetir. ……. Shopenhauer ise Spinoza’nın taşına atıf yapar ve şayet havaya atılan taş bilince sahip olsaydı, taşın kendi iradesiyle hareket ettiğine inanacağını söyler. “Ekleyeceğim tek şey taşın haklı olacağıdır. Taşa verilen itki gücü beni harekete geçiren dürtülerle aynıdır ve taşta bütünlük, çekim gücü, sertlik olarak görünen şeyler öz olarak kendimde de gördüğüm şeylerdir ve eğer taşa bilinç verilseydi taş bunları özgür irade olarak görecekti.”

.....

Bu konu elbet önünde sonunda bir yerde gelir, bilginin özgürleştirmesine çatar. Spinoza bu konuda şunları söylemiş: “(İnsan) hayal gücü ve akıl sayesinde deneyleri öngörüye dönüştürür, geleceğimizin yaratıcısı olur ve geçmişimizin kölesi olmaktan kurtuluruz. Böylece insan için mümkün olan yegane özgürlüğe ulaşırız. Tutkunun eylemsizliği insanın “tutsaklığı”; aklın eylemi ise ”özgürlüğüdür”…. Ancak bilebildiğimiz zaman özgür oluruz. … irade özgür değildir ve belki de irade yoktur ama bu durum ahlaki sorumluluklarımızı azaltmaz… eylemlerimiz özgür olsun veya olmasın, saiklerimiz hala umut ve korkudur. “

.....

Düşünürlerden aktarmayı sürdüreceğiz.