Mehmet Tanju akad: ÖZGÜRLÜK KLİŞELERİ ÜZERİNE
Özgürlük Yazıları - 4
ÖZGÜRLÜK KLİŞELERİ ÜZERİNE
Gerçek özgürlük bilgiden geçer denir. Bilginin bizi özgürleştirdiği sadece bir inançtan ibaret olamaz mı? Kaldı ki, bu konuda hem bilginin hem de özgürlüğün tanımı yapılmadan nasıl karar verilebilir ki. Ve ayrıca, hangi bilgi hangi özgürlükle bağlantılı olabilir. Bağlamından bağımsız bir bilgi veya özgürlük, ya da genel bir bilgi veya genel bir özgürlük olabilir mi? “Biliyom, özgürüm”. Hele bi dursana yav! “ne biliyon da neren özgürleşmiş”? Ya da “ben genel olarak özgürüm, yani umumi bir özgürlüğe sahibim” desek, ne anlarlar. Bilgiyle özgürlük olsaydı, dünya diz boyu özgürlük olurdu. Peki, bilgisiz özgürlük olabilir mi? Bu koşullara bağlıdır ve muhtemelen öyle her özgürlüğü de istemezsiniz yani. Sizi savanlarda avlanan aslanların arasında özgür bırakayım, bakalım işinize gelir mi? Ben özgürlüğün zeki, çevik ve riski az olanını severim, şahsen-bilakis.
.....
MacIntyre birçok kez basılan “A Short History of Ethics” adlı kitabında daha çok bildikçe, istediğimiz, nefret ettiğimiz, bize acı veren, sevdiğimiz veya hoşlandığımız şeylerin tesadüfi bağlantılardan, şanstan veya koşullanmalardan kaynaklandığını anladığımızı ve bunu bildiğimiz zaman bu bağları acı çekmeden kopartabildiğimizi söylüyor. Bilgi, belki sadece bazı durumlar için gerekli ama yetersiz bir ön koşuldur. Aynı yazar bir başka yerde de insanların kendi toplumlarını kavramak için oluşturdukları kavramsal çerçevelerin ikili bir role sahip olduğunu ifade ediyor: Bunlar hem toplumsal faaliyetin tabiatını kısmen ortaya çıkartırlar ve kısmen de bunun gerçek niteliğini gizlemeye hizmet ederler.
Ben bunun doğru olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle kavramsal çerçevelerimizi arada sırada gözden geçirmekle kalmamalıyız, bunu sürekli yapmalıyız. Bunların duvarları ara sıra yıkılır, restorasyon gerektirir.
.....
Kant ise irade özgürlüğümüzün kanıtı olarak vazife duygusunun güçlülüğüne işaret etmiştir. Söyle soruyor: Eğer kendimizi özgür hissetmeseydik vazife gibi bir kavramı nasıl edinebilirdik? Bu özgürlüğü teorik nedenlere dayanarak ispat edemeyiz; bunu ahlaki seçimlerin yarattığı krizlerde doğrudan hissederek ispatlarız. Bu özgürlüğü tam da içimizde hissederiz… Her birimiz inisiyatif ve yaratıcı gücün birer merkeziyiz. Hissedebildiğimiz ama ispat edemeyeceğimiz bir şekilde, her birimiz özgürüz.
Derin mevzular bunlar… Benden buraya kadar, fazlası istenirse yavaşça demir alıp kaçarım.
.....
Shopenhauer bir yerde de şöyle diyor:
Herkes kendisinin, bireysel eylemlerinde dahi a priori tümüyle özgür olduğuna inanır ve hayatının herhangi bir anında başka türlü yaşamaya başlayabileceğini düşünür ki, bunun anlamı başka bir kişi olabileceği anlamına gelir. Fakat a posteriori, yaşadığı deneylerden sonra özgür olmadığını; (fakat) gereksinimlere tabi olduğunu; kararlılık ve düşüncesine rağmen yaşamını değiştirmediğini şaşırarak görür. Aynı şekilde, mahkum ettiği karakteri, üstlendiği rolü sonuna kadar oynamaya mahkummuş gibi hayatının başından sonuna kadar götüreceğini anlar. ... Ömür boyu aynı dizide, aynı rolde. Naapalım, böyle yazılmışsa kaderimiz, şükretmesini de bilmek gerekir. Hep mutsuz, hep isteyen ... bana uymaz.
.....
Bergson konuya başka bir açıdan müdahil olmuş:
“Özgür irade bilinçli olmanın doğal bir sonucudur. Özgür olduğumuzu söylemek sadece ne yaptığımızın farkında olduğumuz anlamına gelir.” Acaba? Ben buna pek inanmadım ya, neyse.
.....
Geçmiş düşüncelerden bazı örnekler sunduk. Modern kapitalizm hayatın bütün alanları gibi insan düşüncesini de kuşatmıştır. Bu bakımdan her türlü farklı düşünceyi canlı tutmak, kendisini medya tutsaklığının rehavetine bırakan insanları (en azından vicdanı olanları) sürekli sarsmak gibi derdi olan bazı kişiler var. Dünyalarını yıkmayalım. Tarihte ilk kez bir sistem bütün dünyayı etki altına almayı başarmıştır ve “küreselleşme” bu değilse nedir? Bu sistemin standartları bütün dünyanın standartları haline geliyor. 20 yıl öncesinin toplumcu insanları şimdi büyük çoğunluğuyla kapitalizmin yönlendirdiği şekilde düşünüyorlar. Daha da vahimi, kendilerini teslim olmuş olarak görmüyorlar; özgürlüklerin ancak böyle savunabileceği şeklinde bir yanılsamanın esiri oldukları için böyle bir tutum içerisine giriyorlar. Eğer yüzbinlerce yıl boyunca bütün evrimin kapitalist toplumu yaratma amacını taşıdığına (tabii bu dehşet verici bir teleolojidir) inanılıyorsa –ki günümüz liboşları bilerek veya bilmeden tam da bu noktaya gelmişlerdir- yazıklar olsun. Tabii, bir zamanlar bütün evrimin komünist toplumu yaratmaya yöneldiği şeklindeki teleolojiye inanlar, şimdi aynı rahatlıkla buna da inanabilirler. Bir dinden başka bir dine geçmek gibidir bu ve eski sosyalistlerin siyaseti iman olarak gören kesimine pek yaraşır. Valla şaşırmadık. Yarın Budist de oluverir bunlar, söylediydi dersiniz.
.....
Roma İmparatorluğu zamanında bazı kavimler sonuna kadar direndiler ve acı çektiler. Bazıları ise Roma’ya teslim oldular ve iyisiyle kötüsüyle yeni bir hayata geçerek acıların en kötüsünden kurtulma yolunu tercih ettiler. Şimdilerde de bütün dünyada direnenler ve teslim olanlar şeklinde bir ayırım var. Yurttaşlarımın bir kısmının vazife duygusu (Kant’ın da söz ettiği ahlaki seçimlerin yarattığı krizlerde derinden hissettiğimiz) onlara teslimiyet için çalışmayı, diğerlerimizin aynı vazife duygusu ise direnmeyi emrediyor. Tam da zıt şeyleri emreden aynı duygu. Özgür irade şayet varsa, işte böylesine zıt şekillerde tezahür edebiliyor. Teslimiyet duygusuna kapılanlar direnmenin zorluklarından çok, düşünmenin yükünden kurtularak bizim aramızdaki yabancı haline geliyorlar. Bazı ortamlarda o kadar çoğalıyorlar ki, o zaman da biz “aramızda gezinen yabancı” haline düşüyoruz.
.....
İrade ile özgürlük münasebeti de ayrı bir dert kaynağı teşkil edebilir. Tabii, kafaya takarsanız. Yani irade özgürlüğünü Kant’ın söylediği gibi, vazife duygusuyla kanıtlamak şart mıdır? Güzel güzel oturup dururken huzurumuzu bozmasak. Ama diyelim ki şeytan dürttü. O zaman, iradenin arkasındaki nedensellik silsilesi ne olursa olsun, insanlar özgürlük anlayışlarını, özgürlük alanlarını ve bu konudaki tavırlarını tanımlayabilir. Yani, tabii ki böyle bir zorunluluk yok ama işte, üç günlük dünyada bir de bunla uğraşanlar çıkıyor. İnsanbu. Hangisinin ne yapacağı her zaman belli olmaz.