Mehmet Tanju AKAD: KRİZ DÖNEMLERİNDE EKONOMİK ve SOSYAL POLİTİKALAR -1-
Kriz dönemlerinde dayanışma eksik olmasa da, fırsatçılık daha çok görülür. İnsan yaratığın terazisinde ne yazık ki bencillik ve hırs ağır basar. Yoksullar her zamandan daha fazla sıkıntıdadır ama orta sınıfların ve zenginlerin bir kısmı da varlıklarını kaybeder. Tabii, bu arada servetini artıran fırsatçılar da eksik değildir. Kapitalizm krediyle döner, bunlar azalınca veya pahalılaşınca iflaslar ve işsizlik birbirini tetikleyerek artar. Ayrıca, üretim düşerken para pahalılanınca, her şeyin fiyatı artarak az gelirlileri daha büyük sıkıntıya sokar. Kredinin pahalılaşması enflasyon ve devalüasyonla birlikte gelir. Yani faiz neden değil sonuçtur. Bu nedenle faizi idari talimatla düşürmek ya da muazzam döviz rezervi olmadan kurlara müdahale etmek iyi bir şey değildir. Aslında, rezerv çok olsa bile iyi değildir. Şimdi, ülkemizdeki duruma değinmeden önce, son yüz yıl içerisindeki bazı örneklere bir göz atalım. Amacımız bunları örnek almak değil, Türkiye’ye geçmeden önce bir bakış sunmaktır.
.....
1929 yılında Büyük Bunalım başlarken seçilen Başkan Hoover, 1933’e kadar dört yıllık döneminde hiç bir şey yapmadan piyasanın görünmez elinin durumu düzeltmesini bekledi. Bu dört yılda çoğu küçük, yüzbinlerce işletme tasfiye oldu, John Steinbeck’in anlattığı göç ve acılar meydana geldi. Roosevelt 1933 başında iktidara gelince “New Deal” adı verilen bir politikayı yürürlüğe soktu. İstihdam yaratan kamu harcamaları vasıtasıyla çalışanlara asgari koşullarda da olsa yeni istihdam, dolayısıyla genel bir talep artışı sağladı. Gerçi krizden esas çıkış İkinci Dünya Savaşı’nın harcamalarıyla oldu ama Roosevelt üst üste dört kez seçim kazandı.
.....
Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki büyük kriz bütün ülkelerde akademik literatürde “otoriter” denilen faşist ve komünist rejimleri iktidara taşıdı. Nispeten demokratik sayılan birkaç ülke ise bu korkuyla sosyal politikalara yöneldi. Bunlar aynı zamanda sömürge imparatorlukları oldukları için dünyadan çektikleri kaynaklarla rejim sarsıntılarını atlattılar ve çalışanlara bazı kazanımlar sağladılar. Tarihte ilk kez memurlar dışında kalan çalışanlara emeklilik ve ücretli tatil vs. haklar getirildi. Bazı kamulaştırmalar yapıldı ki, İngiltere ve Fransa’da bunlar 1945 sonrasında da kriz hafifleyinceye kadar devam etti. Aksi taktirde yıkımdan çıkılması olanaksızdı. Daha sonra da bunlar en başta bu iki ülkede geri alınmaya başlandı. Özelleştirmeler ve emekçilerin gelirindeki düşüş, büyük sermaye gelirlerindeki artışla birlikte gitti. Fransa’da yoksulluğa düşen kesimlerin sarı yelekli direnişleri sistemi çok sarsmasa da hala sürüyor. Liberalizm dünyanın en büyük yalanıdır. Diktatör olsam, bunu liberal geçinenlere her gün yüz kere yazdırırdım. Kapitalizm devlete dayanmadan ayakta kalamaz. 2008 krizi bile ABD hükümetinin şirketlere muazzam para aktarmasıyla hafifletildi. Bu paralar elbette sosyal harcamalardan kısılarak artırıldı. Kamu maliyesinde sorun kimlerden ne kadar vergi alınacağı, kimlere ve nasıl dağıtılacağı, kamu masraflarını kimin ödeyeceği, masrafın kimlere yükleneceği, hangi hizmetlere öncelik ve ağırlık verileceğidir. Bunlar içerisinde en çok tartışma konusu olan ise sosyal hizmetlerdir. Son tahlilde politik gereksinimler ve sosyal felsefelerin hakim ikliminden etkilenir. Bir nevi çağın ruhu durumu.
.....
Yazının devamında: Türkiye’de kriz.