Mehmet Tanju akad: KAFAMIZI KURCALAYAN “BAĞZI” SORULAR
Son günlerde
KAFAMIZI KURCALAYAN “BAĞZI” SORULAR
Sorular çok fazla, ama bugün dört tanesiyle yetineceğiz. Bu soruların kesin yanıtları olduğunu ileri süremeyiz, hayatın karmaşıklığını kimse öngöremez. Hele önümüzdeki dönemleri kimse öngöremez. Yanıtları olsun veya olmasın, biz sormayı sürdüreceğiz. İzin verirseniz şöyle başlayalım:
(1) Her halk layık olduğu biçimde mi yönetilir?
Elcevap: Bunu kısa ve uzun vade olarak ayırmak gerekir. Bu uzun vade için daha geçerlidir. Herhangi bir kısa veya orta vadede sistem çeşitli iç ve dış baskılarla veya uyumsuzlukla çöküntüye uğrayabilir. Örneğin, Weimar kaosu ve bunun kabinde Nazi dönemlerindeki kabus Alman halkı için ne derece istisnadır. Nazi rejimi, Müttefik ordularının muazzam çabasıyla ezilmese, bunlara verilen halk desteği acaba kendiliğinden çözülür müydü? Bunu hiç bilemeyeceğiz. Keza dış baskılarla ezilen ülkelerin halkları bunu hak ediyor muydu? Hiç bir ülkeye dışarıdan müdahale edilmemeli ama ediliyor. Bize de aşırı müdahale edildi. Onlara ve işbirlikçilerine tepki göstermeyen herkes suçlu sayılır ama günün sonunda, Türkiye bunlara izin vermiş bir ülke durumuna düşmüştür maalesef. Şimdi yeni bir dönem açılmakta mıdır? Dünya Türkiye için bunu tartışıyor.
.....
(2) Devletler ve politik sistemler günümüz sorunlarıyla başa çıkabilir mi?
Elcevap: Hayır. Çıkamıyor. En temel sorunlar büyüyerek insanlığın üzerine çöküyor. İşsizlik, çevre yıkımı, organize suç her gün büyüyerek devam ediyor. Politikacılar ve mevcut partiler halihazırdaki durumlarıyla çözümlerin değil, sadece sorunların bir parçası haline geliyor. Politikacılar, yapıları icabı, ahalinin günlük taleplerini uzun vadeli sorunların önüne koyup, bugün için yarınları feda etmeye eğilimlidir. Oyun gözü kör olsun. Yüz yıl öncesinin politik teoriyle ve anlayışlarıyla gidilecek yer yoktur. Aynı çukurda çürümekle karşı karşıya bulunuyoruz.
.....
(3) Devletlerin değişim hızı sorunlara yetişir mi?
Elcevap: İnsanlığın önündeki sorunlar ancak devletler tarafından çözülebilir. Devletler bu konuda aptal veya duyarsız değildir. Sürekli ve sıkı bir çalışma gösteriyorlar. Ne var ki bu çalışmalar yetmiyor. Şöyle ki, devletler her zaman işe yaramaz hale gelen kurumlarını tasfiye edip yenilerini kurar. Hukuk sistemi de sürekli değişim içerisindedir. Ne var ki, bu değişim, toplumsal gelişmenin karmaşıklığına ve hızına ayak uyduramaz. Bürokrasinin belli bir hantallığını ve yerleşik çıkarların gücünü de göz ardı etmemek gerek bu arada. Kaldı ki, kurumlar ve hukuk, ideali yakalasalar bile (ki imkansızdır) daha mürekkepleri kurumadan eskimeye başlar. Modern toplum çok karmaşıktır ve çok hızla değişir. Devletler asla bu karmaşıklığı yeterince hızlı izleyemez. En azından bu haliyle bunu yapamaz. Örneğin, devletlerle iç içe geçmiş olan örgütlü suçlar bu yapı içerisinde azaltılamaz, hatta artması bile engellenemez.
.....
(4) Uluslararası çatışmalar ve ilişkilerde iki yüzlülük artacak mı?
Elcevap: Evet, gelişmeler bu yönde olacak. Kaynaklar nüfus karşısında azalırken, işbirliğin artması, samimiyetsizlik ve iki yüzlülüğün azaltılması için çok neden var ama bu yönde kalıcı bir yaklaşıma rastlamıyoruz. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi kurumların başarısızlıkları ortadadır. Her uluslararası platform derhal çatışma alanı olarak görülmeye başlanıyor. Gerçi uluslararası ticaretin, turizmin, her türlü ortak çalışmanın arttığını görüyoruz ama bir bakmışsınız ki, her yerden çatışma haberi geliyor, uluslar birbirlerine karşı akla gelen, gelmeyen her vasıtayı kullanıyor. İttifaklar çatırdıyor, dağılıyor. Çatışmaların artmasındaki en temel etken, kaynaklar üzerindeki baskının artmasıdır. Yüz yıl öncesine göre 6 milyar yeni insan var, yüz milyonlarcası mülteci olarak yollara düşmek üzere. Ülkemizde şimdiden 5 milyon var. Hadi kolay gelsin.