Mehmet Tanju akad: HAYAT BOYU NELERİ DERT EDİP TARTIŞTIK

Bir TC vatandaşı olarak

HAYAT BOYU NELERİ DERT EDİP TARTIŞTIK

Bakmaya çalıştığım en uzun vadede, en büyük derdimiz kesinlikle ülkemizin iyi yönetilmemesi olmuştur. Koçi Bey’den beri asırlardır bunu tartıştık. Bugünkü nesillerin de temel derdi budur. Bu kadar tartışmaya rağmen, “biz niçin böyleyiz” sorusunu, üzerinde mutabık kalacağımız bir şekilde yanıtlayamadık. Hatta, “niçin”i bırakın, “böyleyiz” derken ve dahi “biz” derken bile ne kast ettiğimiz konusu herkes için farklı. Belki de mutabakat konusunda başarısız olduğumuz için böyleyiz, bu her nasıl tanımlanıyorsa. Tabii, bu arada sayısız görüş ürettik.

.....

Ailemde yüz elli yıldır sivil veya asker olarak bürokrasiye intisap etmeyen ilk kişi olarak, büyüklerimizin yönetimle ilgili şikayetlerini dinleyerek ilk hayat izlenimlerimizi edindik. Devlette çalışanlar yönetimden memnun değildi, ancak diğerleri de değildi. Muhtemelen en büyük ortak noktaları buydu. Bizim çevremizde, bu, genellikle batılı yaklaşımlara sahip olmamamıza bağlanırdı ama bu çevre içerisindeki batı öykünmeciliğini daha ilkokulda başladığım yıl fark etmiş, aşağılık kompleksiyle karışık bu tutumu şiddetle reddetmiş, ABD’yi öven ilkokul ikinci sınıf ünite dergisini almayı reddettiğim için velim okula çağrılmıştı ama nedenini açıkça savunamamıştım o yaşta. Bundan sonra Kıbrıs meselesi ve Johnson mektubu batıya bağımlılıktan kurtulmanın Türkiye’de iyi yönetim sorununu çözeceğine inandırdı. O halde tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye’nin yaratılması için anti-emperyalist mücadele yapılması gerekiyordu. Liseye bu fikirlerle başladık. Şayet her anlamda tam özgür olursak, iyilik kötülük karşısında galebe çalacak ve sorunlarımızı hızla çözebilecektik. Demokrasinin kural, özgürlüklerin de şuurla mümkün olacağını çok zor öğrendik. İster saflık deyin, ister başka şey. Size kalmış.

.....

Buna bağlı olarak daha sonraki dönemlerde demokrasinin ne kadar gerçek demokrasi olacağını tartıştık. Yani gerçek demokrasinin mümkün olamayacağı aşikardı. Eyi muz, pardon iyi demokrasi yapmak ve bu sayede kalkınıp çağdaş dünyada yer almak için bir süre sadece bizim demokrasimizin olması gerekirdi. Başkaları da bir süreliğine bunu sineye çekecekti gayrı. Kendi adıma, yıllar boyunca ülkemizde büyük yer tutan anayasa tartışmalarına çok az ilgi duydum. Anayasaların ve özgürlüklerin herkesin sandığı gibi mucize çözüm olmadığını biliyordum. Özgürlük en başta insanın zihnindedir ve kendi kafasındaki zincirleri kıramayan kişi, hiçbir rejimde özgür olamaz. Tabii bu arada “niçin geri kaldık” şeklinde bir tartışma da, bunun tanımı pek yapılmadan hep gündemde kaldı. Bu konuda inanılmaz farklı yaklaşımlar çıktı.

.....

İşte, 1960’lı yılları bu konuları düşünerek büyük umutlarla geçirdik. 1970’li yıllarda ise kestirme çözüm arayışlarının bizi çıkmaza sokmasını yaşadık:

1) Aşırı bir kendini beğenme, doğruları bulduğumuzu sanma yanılgıları bizim neslin büyük kısmını çıkmazlara sürükledi. Bu gerçek anlamda bir gaflet uykusuydu. Gelmiş geçmiş her nesilden akıllıydık ya. Beline silahı takan dünyayı fethe çıkıp akabinde vuruluyor, yeni kurbanlar için şehitlik yüceltiliyordu. Daha okula başlamadığım 1957 yılından bir anım var. İlçenin ortaokulunda bir müsamere. Erkek çocuklar sırayla sahneye çıkıp hamasi bir şiir okuyor ve akabinde bir mantar tabancası patlatılıyor ve çocuk yere yığılıyor. Arkasından bir başkası, sonra bir başkası, yerde yığın oluşturuyorlar. Bunlar niçin böyle kuş gibi vuruluyorlar diye şaşırmıştım. On yıl sonra gerçekten sokaklarda vurulanları görmeye başladık. Kerbela kompleksi dedi bir arkadaşım uzun yıllar sonra.

2) Çok fazla hata içeren, her konuya çözüm getirdiği iddiasında olan Marksist kalıpların yaygınlaşması da soldaki kesimin aptallığı artırdı. Halbuki bu çok sınırlı bir bakış açısı getiren, zararı yararından çok fazla bir ideolojiydi. Bunların ayrıntılarını sayısız kez yazdık, herkes görmezden geldi. Nitekim dünyanın her köşesinde iflas edip tarihin raflarına atıldı. Eğer teselli olacaksa, tek salak biz değildik. Sol ancak Marksizmin kalıplarından kurtulursa düşünmeye ve üretmeye başlayabilir.

3) İçinde yaşadığımız toplumun dokusunu bilmeden insanları istediğimiz şekilde yönlendirebileceğimizi sanma yanılgımız büyüktü. Toplumun değerleriyle daha iyi bağ kuran muhafazakar kesim siyasette başarı için uzun vadeli bir çalışma içerisinde başarıya yürürken, sol kesim uçtuğu kadar hızla yere çakıldı. Sola uzun vadeli “düşün” demeyin de ne derseniz deyin, onlar zaten kısa vadede” düşer.”

.....

1980 sonrası abuk sabuk tartışmalarından çabuk vazgeçtim, çünkü açıkça görüldüğü gibi hepsi boştu. Bu dönemde temel konumuz liberal teslimiyet, etnik kuyrukçuluk-işbirlikçilik ve demokrasi yanılgısı konusunda uyarmaktı. 1990’larda bir ara çok azaldık. Birkaç kişi kaldık diyebilirim. Neyse ki 2010 sonrasında kafa karışıklığı azalmaya başladı ve sağ olsun, sol olsun liberaller teşhir oldu. Aslında, bizim çabamız kimseleri etkilemedi, teşhir olmalarındaki esas etken kendi şahsiyetsizlikleri ve salaklıkları oldu. Yani o gafletin sona ermesinde kendimize pay biçemeyiz, zaten o en karanlık dönemde sesimize kulak veren yoktu.

.....

Kısacası, tartışmalarımız hep yönetim, demokrasi, özgürlükler, emperyalizm ve işbirlikçilik temaları etrafında dolaşıp durdu. Benim ömür sürem olan bir asrın üçte ikisi bunlarla geçti. Bundan sonra da öyle olacak. Geçmiş tartışmaları kategorik olarak sergilemek için birkaç yazı daha gerekecek. Bu çok özet oldu.