Mehmet Tanju akad: GEÇMİŞİN TARTIŞMALARINA KISA BİR BAKIŞ
Bunlara önem sırasına göre değil, aklıma geldiği sıraya göre değineceğim. Zaten yazı planı yapmadım, tuşlara bastıkça aklıma geliyor. Zihnin geri planına düşmüş konular birden öne çıkıveriyor. Bunlar bugün için süregelen tartışmalar olmasa da, insanların geçmişte neler düşünüp tartıştıkları her zaman ilham verir. Kaldı ki, evet biz en azından 1970’lerin ortalarına kadar hazırlop şemalar arayan birer dar kafalıydık ama düşünen insanlar da vardı, her ne kadar her yerde dışlanıyor olsalar da. Birçok ortamda doğruları söyleyen illa ki cezalandırılır, bizde de kesinlikle öyleydi. Zamanla durumun iç yüzünü kavramaya başladığımızda, topluluk önünde kalıpları biraz esneterek konuşur, düşündürmeye çalışır, doğruları kendi dar çevremizde konuşurduk. Dışlanma korkusunu yendiğimizde çok geç olmuştu. Ve, bu tartışmaların bazılarının hala bazı kafaları kurcaladığını da kaydetmek gerekir. 1960’ların ve 70’lerin insanları olarak iyi niyetli birer salak olduğumuzu saklamamalı, yaptığımız aptallıkları kahramanlık gibi göstermemeliyiz.
.....
Dikkatli okur hemen kavrayacaktır ki, tartışmaların çoğu, dışarıdan alınan veya araklanan şu veya bu tezi gerekçelendirmek üzere toplumu o teze uygunmuş gibi göstermekti. Kısacası işin temelinde kolaycılık, arakçılık, cehalet ve ahlaksızlık vardı.
.....
(1) İÇ DİNAMİK Mİ BELİRLEYİCİDİR, DIŞ DİNAMİK Mİ?
Bu şimdi fuzuli gibi gelse de bir dönem çok tartışılmıştı, çünkü ak mı-kara mı mantığı hakimdi. Yanıtı ise elbette duruma göre değişir şeklindedir. Çoğu büyük ülke iç dinamikler açısından zaafa uğrayınca yarı sömürge durumuna düşmüş, içte toparlanınca dış dinamiklere teslimiyeti sona ermiştir. Yani son tahlilde iç dinamik öndedir ama birçok koşulda dış dinamik de belirleyici olabilir. Her durum özeldir. Örneğin Latin Amerika’nın, Çin’in, Japonya’nın durumlarını bu açıdan karşılaştırmak çok ilginçtir. Sonuçta batı etkisi dünyayı iç dinamiklerin farklı tepkilerine bağlı olarak, farklı şekillerde değiştirmiştir.
(2) BATIDAN SADECE TEKNİK Mİ ALACAĞIZ. KÜLTÜR BİR BÜTÜN MÜDÜR?
Kendi halimizden memnun değildik. Bütün Asya ülkeleri, örneğin Japonya gibi, batıdan alacağımız kurumlarla ve tekniklerle kalkınacaktık, ama bu tek başına mümkün olabilir miydi? Bir kez almaya başladıktan sonra kendi kültürümüz erozyona uğrayıp felakete mi koşacaktık. Aslında tartışma ne olursa olsun, gerçekten batı kültürü fena giriş yaptı ve kültür erozyonuna uğradık. Elbette bu kendi tepkisini de yarattı ama muhafazakar kesimler muhalefetlerini batıyla uzlaşarak yaptılar. Ortaya karmakarışık bir durum çıktı.
(3) ATÜT TARTIŞMASI
1960’lara gelindiğinde dünyanın her ülkesini beşli tarihi şema ışığında kalıplara sokmuş olan resmi Marksizmin eksiklikleri bir bir anlaşılıyordu. Beşli şema evrensel ve dokunulmaz değildi, sadece dünyanın çok küçük bir coğrafi bölgesinde, minicik Avrupa kıtasının ufak bir kısmında ve o da ancak kısmen geçerli olabilirdi. Diğer kıtalarda hayatın farklı olduğu görülüyordu. Sovyetlerin bazı tarihçileri de kendi şemalarını yıkıntıya uğratmadan, utangaç bir şekilde bu tartışmaya girdiler ama bunlardan bir şeyler öğrenmek olası değildi. Yani, işte bilmem neresi feodaldi ama tam da klasik feodalite değildi gibi kıvırtmalar. Gene de klasik Marksist şemanın dokunulmazlığını bozduğu için iyi oldu.
(4) GÜLERYÜZLÜSOSYALİZM TARTIŞMASI
1960’ların sonunda sağduyulu ve entelektüel bir kişi olan Türkiye işçi partisi başkanı Mehmet Ali Aybar mevcut sosyalizmin aslında bir karabasan olduğunu görüp, bundan uzak, insana saygılı bir sosyalizm anlayışını öne çıkarmak istedi. Bu yaklaşımıyla derhal tecrit oldu, çünkü Türkiye’nin kaba ve kalıpçı sosyalistleri için şemanın bozulması kutsal kitaba küfür etmekle eşdeğerdi. Çok kısa bir süre için de olsa (18-22 yaşlarım arasında) bu ayıba katıldığım için hala azap duyarım. Vicdanımda silinmeyen bir utançtır.
(5) HER ÜLKENİN FARKLI YOLU OLACAĞI TARTIŞMASI
Bu kadar açık bir gerçeğin bile tartışılır olması, o dönemde ne kadar ilkel olduğumuzu yeterince sergiler. Başka sözüm yok Hakim Bey.
(6) DEĞİŞİMİ KİMLERİN GERÇEKLEŞTİRECEĞİ TARTIŞMALARI
Bu birden fazla alt tartışma içermekteydi. Değişimi (ya da devrimi) işçi sınıfı mı yapacaktı, yoksa onlar adına hareket eden sözde “aydınlar” mı? İşçi sınıfı bu kadar olgunlaşmış mıydı? Müttefikleri kimdi vs. Bunun alt tartışması “Türkiye kapitalistleşmiş midir?” şeklindeydi. Kapitalizm almış başını gitmişti ama hala Türkiye’nin yarı feodal bir sömürge olduğunu sananlar vardı. Bizim salaklığımız bu ölçüde değildi ama böyleleri gerçekten vardı. Sonra işte köylülük meselesi, devrimde kırların mı kentlerin mi temel olacağı vs. gibi tartışmalar da eksik değildi. Her şey bitti, iş o aşamaya geldi de, sen tüyünü dik bari.
.....
Atalarımız ne güzel demiş: “kör ölür badem gözlü olur.”
.....
Geçmişini bilmeyen geleceği kuramaz. Sadece bunları değil, Cumhuriyeti, Osmanlıyı, Selçukluyu da farklı yönleriyle bilmeden bir şey yapılamaz.