Mehmet Tanju akad: DİKKAT ÇEKEN BAZI BENZERLİKLER

Türkiye ve Rusya ... Günümüzde

DİKKAT ÇEKEN BAZI BENZERLİKLER

Türkiye ile Rusya arasında bazı benzerlikler ister istemez dikkat çekiyor. Bunlardan illa bir sonuç çıkarmak gerekmez. Elbet farklılıklar daha fazla, ama benzerlikleri kaydetmek ilginç olabiliyor. İki ülkenin, çoğu çatışma temelinde bir ortak geçmişi var ancak bundan ibaret değil. Rusya, Baltık bir yana, ağırlıkla Türk dünyasının aleyhine inşa edilmiş bir büyük devlet. Hıristiyanlık bunun aracı ve itici gücüydü. Timur ise Rusların ve Türklerin tarihinde son derece önemli bir dönüm noktası oldu. Osmanlı ve Altınordu devletleri üzerindeki yıkıcı seferleri Rusya için genişleme olanaklarını artırdı. Batı Türklüğünü zayıflatan bu Asyalı despotun o dönemde bunu görmesi beklenemezdi ama (büyük bir komutanımızın ifadesiyle) “bu bozkır serserisinin” bize aşırı zararı olmuştur. Öte yandan, bu ülkelerin dinleri farklı olmasaydı kültürel ortaklık çok daha fazla olur ve bu devlet oluşumlarına da yansırdı. Sonuçta Osmanlı ile Çarlık arasında Bizans mirası ortaklığı var fakat birisi doğrudan sahip çıkarken diğeri onunla çatışmasına rağmen yaygın bir kültür alışverisi yaparak var oluyor. Yüzyıllar boyunca iki ülke de batıdan bilgi, teknoloji ve insangücü alarak güçlenmek istedi ama Hıristiyanlık nedeniyle Rusya bunu çok daha geniş çapta yaparak bize karşı avantaj sağladı. Osmanlıları yenilgiye uğratan Rus ordularında ve donanmalarında Avrupalı subaylar ve uzmanların rolü büyüktü. Bu çok geniş konuları başka zamanlara bırakarak son yıllarda dikkatimizi çeken hususlara bakalım.

.....

Putin ve Erdoğan çok uzun süredir ülkelerini yönetiyor. Bu kadar uzun iktidarlar nadirdir. Her ikisi de ülke kaynaklarını az sayıdaki kişiye aktararak yanlarında bir çevre oluşturdu. Bununla birlikte Putin Rusya’nın büyük servetlerini oligarklar adı verilen küçük bir gruba vererek yabancı etkiyi en aza indirirken Erdoğan birçok kaynağı yabancılara vermekten kaçınmadı. Aksi halde batılılar Rusya’nın hayat damarlarını satın alabilecek parayı anında akıtabilirdi. Öte yandan Erdoğan’ın iktidara yürürken batıdan aldığı desteğin diyeti vardı ama Türkiye’nin tarihi ve kronik mali disiplinsizliğini de hesaba katmak gerekir. Ayrıca Putin devlet geleneğinde yetişmişken, Erdoğan devletle hesaplaşma peşindeki bir gelenek içerisinden gelmişti. Ancak sonuçta Putin de, Erdoğan da batı dünyası ile farklı ilişkiler kurmalarına (ve farklı pazarlıklar içerisinde olmalarına) rağmen batının hedefi haline geldiler ve bugün iki ülke de birçok yaptırım ve ambargo ile karşı karşıya bulunuyor. Bunlar siyasi işler, sonu gelmez ama her iki ülkede basından iş alemine kadar yozlaşma ve suistimallerin çokluğu da gözden kaçmıyor. Açık ve temiz toplum isteyenlerin sesi çıkıyor ama güç toplayamıyorlar.

.....

Günlük hayatta da son derece sevimsiz, kerih bir gerçek var. Her iki ülkede de kadınların önemli bir bölümü sürekli şiddete maruz kalıyor. Rus kadınlarının % 40’i kocalarından veya erkek arkadaşlarından dayak yiyor ve hatta öldürülüyor. Her iki ülkede de bazı kadınlar buna karşı sürekli eylem halinde ama devlet oralı olmuyor. Polis uyarılara aldırmıyor, çoğu zaman başını çevirip bakmıyor. Kadına karşı şiddet aynı hızda devam ediyor. Geçen gün yabancı bir kanalda izledim. Boşanmak istediği için kocası tarafından ormana götürülüp elleri baltayla kesilen protezli bir genç hanım şimdi Rusya’daki kadın hareketinin önderi haline gelmiş. Ancak protestolar bir iyileşme sağlamıyormuş. Bu da ayrı bir konu olarak zihnimde yer etmişti.

.....

Çok sayıda benzerlik içerisinde öne çıkan bir konu da, her iki ülkede muhalefetin alternatif olmayı başaramaması. Muhtemelen her iki ülkenin dış tehdit altında olmasının bunda rolü var. Batı tehdidinin batı tipi bir demokrasinin kökleşmesini engellediğini söyleyebilir miyiz? Ayrıca etnik sorunların da demokrasiyi engellemesi gibi ayrı bir başlık var. Bunlar başlı başına birer tartışma konusudur. Kaldı ki, böyle bir demokrasinin bu ülkelere uyup uymayacağı da ayrı konu. Veya demokrasiden daha önemli konular mı var. Kardeşim, valla demokrasi konuşmaktan bıktım usandım. Her adımda önümüze çıkıyor, ne vazgeçiliyor, ne de becerilebiliyor. Herkes konuşuyor ve en çok da demokrasiyi iğfal edenlerin dilinden düşmüyor.