Mehmet Tanju akad: DEMOKRASİ ÖZLEMLERİ
Yanılgılarıyla birlikte
DEMOKRASİ ÖZLEMLERİ
Öncelikle şunu söyleyelim. Demokrasi çoğu zaman özde değil biçimde uygulanan ve sadece demokrasinin yokluğundan daha iyi olan bir şeydir. Bir avuç parti liderinin seçtiği adaylara oy atmak demokrasi değildir. Ama tabanın seçtiği adayların iyi olmasının da hiçbir garantisi yoktur. İyiler ve kötüler tepeden de gelebilir, tabandan da. Demokrasi, yokluğunun kötülüğü hariç, demokrasinin yıkıma uğratılması dahil, sayısız kötülüğün kaynağıdır. Yani kötüler arasında biraz daha az kötü olan bir şeydir. Keza, demokrasi birçok ülkede demokrasi karşıtı güçlerin iktidarına araç ve vesile olmuştur. Kendi adıma, demokrasinin avukatlığına soyunanların kötü niyetinden şüphe ederim çünkü bunlar genellikle her türlü aşağılık işi perdelemek için demokrasiyi savunur. Gerçekten demokrasiyi savunan kişinin hukukun üstünlüğü ile başlaması gerekir. Hukuk yoksa demokrasi maskaralıktan ibarettir. Demokrasi siyasette mucizevi bir çözüm olmadığı gibi, kimi zaman çürümeyi artırır. Demokrasi, sadece garantisiz bir fırsattır. İyiye veya kötüye kullanılabilir. Ahalinin, demagogların, siyaset bezirganlarının, parti ağalarının peşine takılması en yaygın durumdur.
.....
Bizim demokrasimizin en tipik özelliği, kurumları çok kısa süre süre içinde çürütmesidir. En halis amaçlarla ortaya çıkan partiler veya oluşumlar bile göz açıp kapatıncaya kadar çıkarcı, kariyerist veya kötü niyetli kişilerin istilasına uğrar. Sağ veya sol hiç fark etmez. Böylece, iyi paranın kötü parayı kovması gibi, bizim demokrasimizde kötü politikacı iyi politikacıyı kovar, sistemden dışlar. Kötü politikacılarla kötü insanlar biribirlerini çekerler, aynı çevrelerde buluşarak rahat ederler. Önümüzdeki yıllarda da –inşallah- nispeten iyi bir iktidara sahip olabiliriz ama onun da kısa sürede yozlaşması kaçınılmazdır.
.....
20. yy’ın insanlığa en büyük kazıklarından birisi, her ülkenin aynı türden, yani batılıların sözde liberal özde kontrollü demokrasisiyle yönetilmesi gerekir şeklinde bir görüşün hakim kılınmasıdır. Halbuki çoğu ülkede demokrasiyi yürütecek bir kültürel üstyapı olgunlaşmamıştı. Halen de olgunlaşmış değildir. O halde demokrasiden vazgeçilmesi değil, bunu mümkün kılacak kültürel üst yapının olgunlaşmasına ağırlık veren bir yol izlenmesi gerekirdi. Halen geçerli olan da budur. Buna karşı bir tez ileri sürülebilir, şöyle ki, kültürel üstyapı olgunlaşıncaya kadar sittin sene bekleyecek değiliz, demokrasi düşe kalka öğrenilir, önce demokrasi özlemini verelim, kitleler demokrasinin faziletini bir tatsın, sonra buna sahip çıkarlar. Muhtemelen tek yol da budur, çünkü bu kursa açıp öğretilecek bir şey değildir. ne var ki, bu yoldaki acıları asgariye indirecek düzenlemeler gerekir. Herhangi bir ülke demokrasisini biraz olsun olgunlaştırıncaya kadar asırlarca bunun acılarını yaşar. Cromwell, bir türlü sonu gelmeyen uzun parlamentonun 13. yılında (20 Nisan 1653) kapatmak üzere Parlamento’yu basıp üyeleri salondan atarken şu sözlerle azarlamıştı: “Sizin burada oturmanıza son vermenin vakti çoktan geldi de geçti... ki siz her türlü iyi yönetimin düşmanı ... bir avuç sefil tüccar ... bir tencere çorbaya ülkesini satacak tıynetsiz herifsiniz ve her gün her kötülüğü yaptınız... iki kuruş için tanrınıza ihanet ettiniz... vicdanınızı rüşvetle takas ettiniz... içinizde ülkeyi düşünen tek bir adam yok mu? ... Tanrının tapınağını hırsızların in ine dönüştürdünüz ... şimdi buradan çıkın ve kapıları kilitleyin”.
....
Biz de 110 yıldır seçim yapıyoruz ama, politikanın ve politikacının ortalaması yükselmediği gibi, istisnalar dışında düşüyor, kayıkçı kavgası öne çıkıyor. 8 milyar yüzde biri 80 milyon. Olayın özü budur. Nerde çokluk...