Mehmet Tanju akad: BİRAZ DA FELSEFE TARİHİ
Madem ki İslam ve Hıristiyan dünyalarındaki düşünce sorunlarına girdik, burada çok ana hatlarıyla da olsa felsefe tarihine biraz değinmeden geçemeyeceğiz. Bunlar derinlemesine vakıf olduğum konular olmamakla birlikte, okumalardan derlediğim ve işin ana noktaları olduğunu sandığım hususlardır. Geniş okuma için yararlı olacağını umarım. Gerçi felsefe ucundan tutulacak bir uğraş değildir ama hiç değilse başlıkları ele almış oluruz.
.....
St. Thomas Aquinas batıda yeni Platonculuğun yerine Aristo düşüncesinin geçmesinden sorumlu düşünürdür. Aristo’nun yeni Platonizm tarafından bozulmamış halinin Hıristiyan inancına daha uygun olduğunu göstermeye çalışmıştır. Aquinas hem Roma’nın yıkılış dönemi düşünürü St. Agustin’in gerçeğin inanç meselesi olduğunu ileri süren görüşüne, hem de kendisinden bir yüzyıl önce yaşayan İbni Rüşd’ün akıl ve inancı (bir ölçüde) ayıran görüşlerine de karşı çıkmıştır. Ama burada Augustin’in yaptıklarına dikkat çekmek gerekir. Augustin 5. yy’da büyük bir kriz içerisinde olan Hıristiyanlığı düşünsel olarak toparlamış, yeni Platonculara yakın görüşleri sayesinde Yunan felsefe geleneği ile Judea-Hıristiyan geleneğin bütünleşmesinde büyük rol oynamıştı. Platon’daki tanrı kavramı tartışmalıdır. Yahudi ve Hıristiyanlar onun formlarla ilgili idealarını ilahi akıl içerisindeki düşünceler olarak yorumlamışlardır. Özellikle Hıristiyan Platoncular onda yaradılışla ilgili bir tanım görmüşler (öyle görmek istemişler) ve bunu paganist entelektüelizm ile inanç arasındaki boşluğu doldurmak için kullanmışlardır. Halbuki Platon’un demiurgosları (yarıtanrıları) Yahweh gibi her şeye kadir değildir. Thomas Aquinas ise Aristo’nun evrenle ilgili görüşünü değil (onda evren yaratılmış değil ezelidir) ama düşünme yöntemlerini geri getirdi.
.....
İbni Rüşd her ne kadar felsefenin işlevinin Kuran’ın basit insanlar için getirdiği basitleştirilmiş düşüncelerin açıklamasını sağlamak olduğunu söylemişse de, gerçeği bulmanın sadece akılla olabileceğini de söylediği için Kordoba emiri onu Fas’a sürmüştü.
Bu dönemde, yani yaklaşık olarak ikinci milenyumun başlarında, eski felsefe geleneğini İslami düşünceyle bağdaştırmaya çalışan düşünürler gözden düşmüş, başta Eşari ve Gazali olmak üzere İslam kelamcıları felsefe kapısını büyük ölçüde daraltmışlardır. İbni Haldun, Farabi ve İbni Rüşd gibi felsefeciler akıl ile vahiyin ters düşmediğini ispatlama çabasında kelamcılarla çatışmışlar ama dogmatizme yenik düşerek Aristo ve Eflatun’u İslam felsefesiyle bağdaştırma çabaları sonuçsuz kalmıştır. Gazali bu yolun içerdiği temel çelişkileri daha başından görmüş ve kesin bir taarruzla önünü kesmiştir. İşte ipin koptuğu noktaların birisi budur. Artık, kelam felsefe üzerinde buyurgan olacaktır.
....
Önemli not: İslamda felsefe Yunan tesiri altında gelişmiş olan İslam felsefesi manasına gelir. Bu açıdan kelamcılar ile felsefecileri ayırt etmek gerekir. Hepsi akıl yürütme anlamında pekala felsefe yapmaktadır ama kelamcılar için akıl tehlikeli bir oyundur, vahiy ile çelişebilir, bu nedenle vahyin çizdiği sınırları aşmamalıdır.
.....
Felsefe ve kelam dışında İslam düşüncesinin üçüncü ana yolu olan tasavvuf ise, zaten esas itibariyle bireysel bir kurtuluş yolu olarak mistisizme yakın kalmıştır. Bu üç akım arasında dolanan İslami kültürler, bütün renklerine rağmen kendi rönesans ve reformlarını yaratamamışlardır. Bunun bütün nedeni dinde bulunamaz. Üretim ve ticarette batı kadar ilerlemiş olsalardı, her şeye rağmen İslam aleminde de yeni yorumları oluşturmaya ve savunmaya hazır toplum kesimleri gelişebilirdi.
İslam felsefesine getirilmiş olan esaslı görünen eleştirilerden birisi de onların “tahlil ustalığı ve inceliğine, yaratma dehasına, hatta muayyen bir kurgu dehasına…. rağmen…. Asla gerçekten felsefi genişliği olan bir problemi belirlemeksizin ayrıntı noktaları, ikinci dereceden meseleler, öğreti ve kavramların düzeltilmesi veya yeniden düzeltilmesiyle meşgul olmalarıdır. En emin vaatleri hiçliğe irca etmekle sona eren bir kötülüğün nedeni işte budur.” (R. Arnaldez, İslam’da Felsefi Düşünce Nasıl Kötürümleşti). İyi de, Arnaldez’de gerçek bir açıklama yok ki… Niye felsefe yok, çünkü felsefe yok, üfürükten meselelerle uğraşmışlar, temel sorunlara girmekten kaçınmışlar gibi bir yanıt. Halbuki gerçek soru bunun niçin olduğudur… Yani akıl yoluyla tabiatı anlamaya çalışmayın… Allah'ın işine karışmayın mı diyor? Her şey zaten Kuran ve hadislerde var mı diyor? Ama aynı türden bağnazlık Hıristiyanlıkta da fazlasıyla var. Kaldı ki ilk başta İslam alimleri fizik, astronomi, optik, tıp, matematik vs. her dalda ileriydiler…
.....
Günümüz İslam düşüncesinde neler neler var…, örneğin: ”Grek felsefesi (tabii ki Grek olduğu için) İslam'ın ruhuna aykırıdır, İbni Sina, İbni Rüşd ve Farabi’yi bizden kabul etmiyoruz” diyen bağnazlar pekala çok sayıda dinleyici bulabiliyor... Devam edeceğiz.