MEHMET TANJU AKAD: AYIP SAYDIĞIMIZ ŞEYLER
Evet, bazılarımız kendisini bir dizi ayıpla çevrelenmiş hisseder. Hayat, herkesin ayıplarımızı paylaşmadığını öğretmiş olmalı. Muhtemelen herkes aynı ayıpları bilir ama ayıpları delme eğilimi farklıdır. Bazıları büyüklerinin yanında edepli durur ama hırsızlık yapar, kimisi de doğaya zarar vermeyi ayıp addederken, diğerinin kafasında doğa arsa, orman da keresteden ibarettir. Ayıp kavramının kültürel değişimle hızla farklılaştığını teslim etmek gerekir. Örneğin benim çocukluğumda gösterişli tüketim ahalinin birçok kesiminde ciddi bir ayıpken, sonraları yaygın bir tutuma, hatta marka fetişizmine dönüştü. Elbette kapitalizm kendi değerlerini bastıra bastıra topluma empoze ediyor. Aklıma gelen bazı örneklere değinmeden tekrarlamak isterim ki, ayıplar her zaman çağa göre değişir. Bundan iki yüz öncesine kadar günlük konuşma dili inanılmaz müstehcendi. Sonra kentli toplum yani burjuvazi ve bürokrasi terbiyeli konuşma normlarını hakim kıldı, eski dil ayıp sayıldı ama alttan alta yaşamaya devam etti.
.....
1960’larda ve 70’lerde, sol içerisinde reformist olmak ayıp sayılırdı. Sanki devrim kaçınılmazdı da, her şeyi çözecekti de, reformistler bunu geciktiriyorlardı. Halbuki dünyada çok güçlü bir sol reformizm vardı ve büyük savaşın getirdiği muazzam yıkım olmasaydı Kautsky’nin yolu hakim olacak, Lenin sürgünde ölen çulsuz bir devrimci olarak unutulacaktı. Ne var ki koşullar tersine işledi. Birkaç yıl sonra Lenin öyle bir putlaştırılmıştı ki, farklı yolları tartışmak olanaksız hale gelmişti. Birisini putlaştırmak illa ki onu kötüye kullanmak anlamına gelir. Stalin papaz okulunda öğrendiği şekilde Lenin’i putlaştırarak (hatta kiliselerdeki baba-oğul-kutsal ruh ikonalarına benzeyen Marx-Engels-Lenin köşeleri yaptırarak) kendi hain emelleri için dayanak yaptı. Devrime inanmamak, insanlığa inanmamak anlamına geliyordu ama devrimler çökünce, tüm dünyada toplumcu akımlar on bin yüz adım geri gitti. Şimdi toplumcu yaklaşımları geliştirmek için sıfırdan değil eksiden başlamak zorundayız. Ayıp sayılan sol reformizm bile hayal oldu gitti.
.....
Bazı durumlarda ayıplardan kaçış o kadar geniş kesimlerce benimseniyor ki, artık ayıp filan takılmaz hale geliyor. Aile değerlerinin ayaklar altına alınması, bayramlaşmadan kaçış bunun önemli bir örneğidir. Bayramlar tatil fırsatı oldu ve aile birliği de sadece geleneksel kesimlerde kaldı. Elbette kent yaşamının da bunda rolü yadsınamaz. Sonuçta bir telefon, hatta mesajla sözde bayramlaşma yapan büyük ayıpçılar yaygınlaştı. Bunun sosyal sonuçları vardır ve geleneksel değerlere sahip çıkan muhafazakar kesimlerin toplumda ağırlığının artmasında büyük pay sahibidir. Gelenekselden kaçan çekirdek aile modeli de günümüzde dağılmış, bunların az sayıdaki çocukları kardeşsiz veya tek ebeveynle büyüyerek bireyci bir yalnızlığa düşmüşlerdir. Bunun bir diğer yanı da söz konusu kesimin gelecekle ilgili umutlarının olmamasıdır. Geleneksel kesim, daha büyük dayanışma içerisinde hayatın getireceği her türlü zorluğa hazırken, diğer kesim ruhunu karartarak hızla erime sürecine girmiştir. Batıcı kesimin son yılardaki, özellikle de AKP yönetimindeki umutsuzluğu belli ölçüde bundan kaynaklanmaktadır. Kök tutturamadan yok oluşa gitmenin acıklı halini yaşıyorlar. Ayıpları aşınca, insanın başına gelecekler son derece dolaylı bir şekilde ortaya çıkabilir, çünkü geleneksel değerler toplumları bir arada tutar, ayıpları tanımamanın sadece kişisel değil, aynı zamanda sosyal maliyeti vardır.
.....
Para, her türlü ayıbı örtülebilir hale getirdi. Milyonlarca insan ayıplı üretim yapıyor, örneğin gıda sektörü insanları zehirlemekte beis görmüyor. Zaten piyasadaki gıdaların büyük bölümü sahte. Orijinaliyle görünüş benzerliği bile azalmış. Yeni nesiller et ve süt mamullerinin çoğunun gerçek tadını bilmiyor, yediklerini gerçeği sanıyor. Öte yandan bu kadar büyük bir nüfusa orijinalini tattırmak da olanaksız hale geldi, o başka konu.
.....
İşte, ayıplar var ama nasıl zor oyunu bozarsa, yeni hayat da ayıpları paramparça eder ama bunun büyük maliyeti var elbet.