HALUK ERGÜVEN:YAŞAMAK SADE VE ZEVKLİ

İnsanların maddi ihtiyaçları var. İnsanlar bu ihtiyaçları karşılayan mallarla doğal olarak bir ilişki içinde olur. Bu aşamada mallara olan talep onun kullanım değeri ile ilgilidir ve subjektif niteliği nedeni ile ekonominin konusu değildir.

İnsanın bir malı kullanarak ihtiyacını karşılaması, elindeki malı satıp başka bir mal alması şeklinde basit bir dolaşımı ifade eder. Burada söz konusu olan elindeki fazla portakalı satıp bu para ile un alması şeklindedir. Ya da bir kitap yazarak elde edilen gelirle yaşanacak mallar almak şeklindedir.

Kapitalizme gelince.

Eldeki para ile mal alıp bu malı satmaya başlayınca, eldeki para bu faaliyet sonunda artarak geri döner bu süreçte mallar bir değişim değeri ile karşımıza çıkar.

Bu ilişki kapitalist bir ilişkidir. Mallar üretim sürecinde değişim için ve değişim değerini önceleyerek kapitali arttıran metaya dönüşmüşlerdir.

Bu dönüşüm bir müddet sonra, insanlar arasındaki ilişkilerin, metaların değişim değerine göre kendi arasındaki niceliksel ilişkisi haline gelir.

Sinsi bir şekilde toplumda yaygınlaşan meta mülkiyeti yarışı, metanın fetiş haline dönüşmesine neden olur.

Artık insanların selamlaşmasının yerini, arabaların, saatlerin, çanta ya da gözlüklerin selamlaşması almıştır.

Bizlerin üretimi yönlendirmesi gerekirken üretim bizi yönlendirip esir almıştır.

Meta fetişizmi , toplumun en donanımsız kesiminin; bir nedenle ele geçirdiği olanakla, en azgın şekilde çılgınlaşmasına de neden olur.

Herhangi bir mal artık bir ihtiyacı karşılamaktan çok, kapitalist sistemin pompaladığı, farklılaşma, prestij gibi şeylerle esaret prangasına dönüşmüştür.

Rahatlık sağlayan eşyalar yerine, eşyaları rahat ettirmek için olağanüstü bir yarış sürmektedir.

Bu durum, yani meta fetişizmi dönemi tüm değer yargılarını değiştirip çirkinleştirir, insanı insan yapan değerler, akıl, bilim, sanat saldırıya uğrar, içi boşalmış, rolex saatli, Ray-ban gözlüklü çirkin bakışlı adamların eşyaları, başka eşyalarla selamlaşma yarışına girer.

Derken; kapitalist, mal alıp satarak kapitalini büyütme yanında, parayı metalaştırarak para satmaya başlar.

O zaman metaların metası para, Zeus'tan daha büyük bir tanrı olur. Böylece en büyük ve en etkin meta fetişizmi başlamıştır.

Kapitalizm bu aşamada en büyük hizmetkarlarını unutmaz. Din adamları kapitalizmin saldırganlığını örtbas etmek için cennet vadiyle insanları uyuturken saatleri, yüzükleri, gözlükleri ve bindikleri araçlarla başka araçları selamlayan dananımlara sahip olurlar.

Savaş çığırtkanlığı ile, savaş çıkartma ve militarist yaklaşımla ölümü kutsama da bu yeni Tanrı'nın müritleri tarafından dillendirilir.

İşin özü, insanlık, eşya taşımaktan, şeylerin şeyi olmaktan yorgun düşmüş bir aşamadadır.

Bu kapitalist üretim biçiminin çatırdadığı, üretim ilişkilerinin değişme sürecine girmesinin sonucudur.

Şimdi bu üretim biçimi değişiyor. Yeni emek artan verimi ile bir yandan milyonları işsiz bırakırken öbür yanda meta fetişizmini de yok edecek bir yaşam istiyor.

Yıkılmakta olan bu ilişkileri sürdürmek isteyenlerin, ağız birliği etmişçesine, savaş kışkırtıcılığı yapmaları bundan.

Yaşamı, ve yaşamayı savunanlar, seslerini yükseltiyor artık.

Doğaya saygılı ve doğa ile birlikte bir yaşam isteği yükseliyor.

Bu istek aynı zamanda insanların, şeylerin şeyi olmasını ortadan kaldıracak.

İnsan odaklı, planlı bir üretim, stratejik sektörlerin devletin elinde, üretim araçları mülkiyetinin robotik sistemler nedeni ile yeni emeğin olduğu, tarımın önceleneceği bir ekonomik-toplumsal yapılanma bizi bekliyor.

Kullanım değerini önceleyen bir ekonomik devrim var önümüzde.

Sade, zevkli ve yüksüz, akılla, bilgi ve sanatla barış içinde yaşamak için.

Gazi, garsona: “Kral Kostantin İzmir’e geldiği zaman buraya oturup bir kadeh rakı içti mi?” diye sorar.

“Hayır Paşam"

“Yazık” der Mustafa Kemâl, “Öyleyse neden İzmir’i almak istemiş” diye ilave eder.

Bu güzel ülkede, bu güzel ülkenin, güzel insanları ile güzel yaşamak isteyişimizin, ekonomik gerekliliği yanında, felsefi bir derinliği de var.