HALUK ERGÜVEN YAZDI:DÜNYA YENİDEN KURULUYOR

1970'li yılların, coşkulu ve örgütlü isyanı yok artık.

O coşku ile sosyalizmi kurmaya çok yaklaşmıştık.

Yeni bir coşku yaratıp örgütlenmeyi başaramayanlar, çaresizlikle ya anılarda yaşarlar ya da geçmişten düşmanlıklar üretirler.

Oysa her gün bir sonraki günün ebesidir. Bir sonraki gün için güzel şeyler doğabilir. O zaman günü anlamalı ki, yarın ne yapacağımıza dair amacımız olsun.

Meta üretiminde, bedeli ödenmemiş emeğe, başka bir deyişle artı değere, el konulması ortadan kaldırılacaktı.

Bu sömürü, meta değişimi ile gerçekleştiği için, değişimin, artı değeri içermeyen, üretim değeri üzerinden, yapılması sağlanacaktı.

Üretim araçlarını, proletaryanın kamulaştırması ile sömürüsüz bir düzen kurulacaktı.

Bu amaç, sendikalarda örgütlü işçilerle ve emeğin öncü partisi ile gerçekleştirilecekti.

Sosyalizm, belirli coğrafyalarda eksik, aksak olarak uygulansa bile tüm dünyaya, ahlaklı bir düzen olabileceğini gösterdi.

Büyük bir deneme yaşandı. Bu deneme dünyayı değiştirdi, kapitalist dünya, geçim sorunu, işsizlik, beslenme, eğitim, sağlık, çevre konularındaki sorunları çözmeye zorlandı.

Uzay yarışında, yani teknolojik yarışta sosyalist dünya öncülüğü elde etmişti. Büyük bir saldırıya uğradı, sistem kendini yeniden üretemedi. Üretimde verim düştü, hem emek hem üretim araç gereçleri, kapitalizme göre teknolojik gelişmenin gerisinde kaldılar. Sistem dağıldı, inançlar sarsıldı, umutsuzlukla birlikte kapitalizmin ahlaksız saldırısı toplumları çürütmeye başladı. O çürümüşlükle bu günlere geldik, günümüzde, 1970'lerin örgütlülüğü ve coşkusu yok. Ayrıca, kapitalist üretim tarzı başka bir aşamada.

Sendikalar etkisiz, işçiler çaresiz, "aydınlar" şaşkın.

Anılarla, deneyimleri gözden geçirebiliriz ama geleceği kuramayız.

Sanayi üretimindeki üretim araçları, bant sistemi ve otomatik makineler olduğu için, hem işçiyi toplumsallaştıran hem dayanışma gerektiren bir üretim ilişkisine neden olur. İşçi, sistemin oluşturduğu yedek işgücü tehdidi altında ve tek başına önemsiz olduğundan, örgütlü olmak zorundadır ve bu zorunluluk, güçlü sendikaların oluşması sonucunu doğurur.

Sendika tehdit ve şantajına karşı, işverenin geliştirdiği, "kiralık üretici güç" satınalma modeli, yaygın taşeronluk, bant sistemi ve otomatik makinalar yerine, robotların ve endüstriyel robotik sistemlerin kullanılmaya başlanması, bir yanda emeğin verimini arttırarak işsizliğe neden olurken, öbür yanda işçiyi bireyselleştirir.

Bireyselleşen ve işsiz kalan işgücü, sendikaların etkisini azaltır.

Çünkü üretici güçlerde şaşırtıcı bir değişim olmuştur. Üretici güçler, yüksek teknoloji kullanabilen, yazılım, program, onarım yapabilen bir emekle, bilmem kaç megabayt kapasitesindeki üretim araçları ile, üretimi gerçekleştiren bir yapıya dönüşmüştür.

Bu yeni emek, aynı zamanda koltuğunun altında taşıdığı; bilgisayarın, üretim aracının da sahibidir.

Bu duruma göre, klasik örgütlenme ve sendika anlayışını terk etmek, (biz terk etmesek bile hayatın gerçeği onları terk ediyor) ve yeni örgütlenme modeli üzerinde çalışmak gerekiyor.

Bizler emekten yana olanlar, bilim ve aklın mirasçıları, üretimin öncüsünü göremeyip, yeni örgütlenme modelini geliştirip hayata geçiremiyorsak, insanlar doğal olarak gerici örgütlerin tuzağına düşer.

Üretimde, üretici güçler değişince, üretim ilişkileri değişiyor, yaşamın her alanında değişim başlıyor, bu değişimi kabul edip, değişen ilişkilere göre yeni bir örgütlenme oluşturmak zorundayız.

Yeniden yenileyerek örgütlenme, yalnız sendikalarda değil, siyasi partiler başta olmak üzere tüm örgütlenmelerde gerekli. Gelişen teknoloji ile üretim güçlerindeki değişimi dikkate almayan, bu değişimin neden olduğu talepleri göz ardı eden örgütlenme çabaları asla başarılı olamayacaktır.

Siyasi partiler, iktidar muhalefet şaşkın, her parti içinde huzursuzluk, tasfiye kargaşa boşuna olmuyor. Amerikada seçimi kaybeden de kazanan da şaşırıyor. Salgın dünyada yöneticilerin ne kadar yetersiz ve yeteneksiz olduğunu görmemizi sağlıyor.

Aynı zamanda, her konuda yeni örgütlenme modelinin ipuçları açığa çıkıyor. İletişimin sağladığı avantajlarla artık ofislere gitmeden de işleri yürütebileceğimizi görüyoruz ama tam inanmış değiliz.

Kentlere doğru koşu, kırsal alanlara yönelecek, ileri teknoloji ile doğal tarım yapmak, endüstride robotik sistemleri kırsal alandaki yerleşimimizden, hem tarım yaparak hem endüstriyi yöneterek, doğa dostu bir dünyada yaşamanın hazzına varacağız.

Durumdan memnun değiliz, geleceği kurgulayamadığımız için, o korku ile geçmişin özlemine kapılıyoruz. Bu, toplumun her kesiminde farklı biçimde oluşuyor. Yeterli bilinç düzeyine ulaşamamış kesimler için bu korku, en karanlık bir dünyanın savunmasına dönebilir.

Bu kesimleri mutlaka çıkarcıların elinden ve etkisinden kurtarmalıyız.

Beynimizin bize yaşam sevinci veren yapısı, geçmişteki sıkıntıları yok ederek güzellikleri hatırlamamızı sağlıyor. Bu sevinci geleceği kurmanın enerjisine dönüştürebiliriz.

Biz istesek de istemesek de yeni bir dünya kuruluyor, yerimizi erkende almalıyız.

İlk adım, doğamızı korumak için, nefes almamızı sağlamak için, sesimizi yükseltip ayağa kalkalım.