YUSUF YAVUZ YAZDI:GEÇMİŞİN MİRASINI KORUMAK
Betona boğmadan geçmişin mirasını korumak mümkün değil mi?
Olimpos, Salda, Gökpınar, Yason Burnu ve Narman Peri Bacaları… Türkiye tarihin ve doğanın mirasını çimento kokusuna bulamadan neden koruyamıyor. İhale yapma ve büfe kapma yarışı olmadan geçmişin mirasını korumak mümkün değil mi?
Doğal ve kültürel miras açısından dünyanın en şanslı ülkelerinden biri olan Türkiye ne yazık ki en güçlü yanını kendi elleriyle en zayıf yanı haline dönüştürüyor. Milyonlarca yılda oluşan benzersiz doğal mirasın üzerinde binlerce yılda taş taş üstüne konularak yaratılan kültürel mirası; bugünün kısır ve tahrip gücü yüksek projeleriyle, üstelik de kamu kaynaklarının hesapsızca harcanmasıyla yok ediliyor. Ören yerleri, kanyonlar, vadiler, zümrüt ormanlar, masmavi göller ve nehir havzaları, benzersiz jeolojik oluşumların bugünün yöneticileri ve onların yönettiği kamuoyunun ilgisini çekebilmesinin tek yolu animasyon projelerden geçiyor.
Taşra belediyelerinde, proje-taahhüt ve danışmanlık firmalarında en çok konuşulan cümlelerin içinde bolca ‘sokak mobilyası’, ‘seyir terası’, ‘bebek emzirme odası’, ‘mescit’, ‘sosyal donatı alanları’ ve ‘yürüyüş parkurları’ ifadeleri var. Kentin gündelik yaşamın çok sıradan ve basit bir eylemini, bir doğa cennetine gidildiğinde oraya da taşımanın altyapısı oluşturuluyor ve bu tür yıkım projelerine kitleler suç ortağı yapılıyor. “Bunu birlikte yaptık” demenin en kolay yolu bu.
İnsanı insan yapan en temel vasıflardan biri olan yürüme eyleminin gerçekleşebilmesi için bile inşai bir faaliyete ihtiyaç duyulduğunu onaylayan günümüz toplumunun kendi yaşamını şekillendirecek tercihlerde bulunurken nasıl davrandığını düşünmek hiç de zor değil. Bir göl kıyısına gidersiniz ve yürürsünüz. Yürümeniz için oraya illa ki taştan, ahşaptan, çelikten bir parkur yapmanız gerekmiyor!
Peki, arkeolojik ve doğal sitleri yapay peyzajlarla boğmadan ve özgün dokusunu yitirmeden geçmişin mirasını korumak mümkün değil mi?
Dünyanın pek çok ülkesinden koruma felsefesinin özünü iyi yansıtan, kullanma dengesinde de çizgiyi aşmayan birçok örnek verilebilir. Ancak ben alışılageldiği gibi batıdan değil, doğudan, İran’dan bir örneği burada kısaca aktarmak istiyorum. Bir süre önce ziyaret ettiğimde oldukça etkilendiğim çarpıcı bir miras koruma girişimi bu. Hazar Denizi’nin güneyinde, Elbruz Dağları ile kıyı şeridi arasında bulunan Gilan Eyaleti’nin başkenti Reşt’de yer alan Gilan Kırsal Miras Müzesi (Gilan Rural Heritage Museum), İran’ın kırsal üretim kültürünün ve mimari geçmişinin bütün doğallığı ile çok geniş bir ormanlık alan içerisinde sergilendiği büyük bir açık hava müzesi.