EYYÜP ALTUN YAZDI:NASRALLAH ÖLDÜRÜLDÜ. FAİL KİM?

İslamiyet ortaya çıktıktan sonra Kuran öğretileri hakkında çok sayıda akıl yürütüldü. Mutezile bunlardan biriydi. Aklı önceleyen bir bakış açısına sahip bu mezhep, Kuran’ı akla dayanarak mantık çerçevesinde yorumlamıştır. Modern zamanlardaki araştırmacılar ve bazı İslam tarihçileri Mutezile mezhebini akla verdiği önem, kullandığı fikirsel yöntem bakımından rasyonalist (akılcı) bulurlar. Mutezile mezhebine göre insan yapıp ettiklerinden veya yapmadıklarından sorumludur. Bu bağlamda kişi kendi eylemselliğini yaratır. Kişinin yüce bir güç tarafından yönlendirilmesi söz konusu değildir. Kısacası kadere inanmayan Mutezile aklı, felsefeyi ve bilimi önemsemiştir.

Bu dönemde batı karanlığı yaşarken İslam Medeniyeti büyük bir ilerleme sağlamış, batının ve uzak doğunun fikri çevrelerine ilham kaynağı olmuştur. Bu yıllarda Hayyan, Ebû Bekir er-Razi, Harezmi, İbn Heysem, Ferazi, Ferganî, Birûnî, Sabit b. Kurrâ, İbn Battuta, Uluğ Bey, El Kindî, Farabi, İbni Haldun, Ömer Hayyam, İbn Sina, İbn Rüşd İslam Medeniyetinin insanlığa ışık saçan filozofları olarak öne çıktılar. İslam toplumları bu ve buna benzer bir anlayışla yoluna devam etseydi bugün her şey çok farklı olurdu. Dünyanın en güçlü devletleri batıdan değil, Ortadoğu’dan çıkardı.

Ne yazık ki bu bakış açısı uzun sürmemiş, tasavvufu önemseyen tutucu anlayışlar yönetim erkine hâkim olmuştur. İslam Medeniyetini oluşturan eserlerin tamamı yakılarak yok edilince İslam dünyasının ışığı sönmüş, koca bir coğrafya karanlığa gömülmüştür.

Moğol saldırılarında felsefi bilimsel eserlerin yok edilmesiyle meydan tamamen tutucu anlayışı temsil eden fikri akımlara kaldı. Bir zamanlar hem batıya hem doğuya ışık saçan İslam Medeniyeti 14. Yüzyıldan itibaren gerileme sürecine girdi. 1492 yılında Endülüs Emevilerinin yıkılmasıyla gerileme büyük bir hız kazanarak günümüze kadar sürdü. Batı laik toplumlar yaratarak bilimsel ve teknolojik devrimlere hız verirken, İslam dünyası abdesti bozan nedenlerle, kadının saçıyla-bacağıyla veya bir erkek öldüğünde kime ne kadar huri düşecek tartışmalarıyla yüzyılları geçirdi.

Bugün görüyoruz ki bilimsel ilerleme yerine dua ve tasavvufla vakit kaybeden İslam dünyası İsrail silahlarına karşı koyamıyor. Ve İsrail saldırıları şunu gösterdi ki bütün İslam ülkeleri bitik durumda. Bunu bile bile ülkede fen lisesinden çok İmam Hatip Lisesi açıp laikliği, bilimi, aklı baltalamak İslam’a ihanet etmek değildir de nedir? Şimdi elinizi vicdanınıza koyup söyleyin; bu bakış açısıyla Nasrallahları öldüren füzeleri önleyebilir miyiz? Bu kafa son tahlilde ABD-İsrail ikilisine hizmet etmez mi?