DAĞDAKİ ÇOBAN
10 Nisan Cuma akşamı Mel Broks, Peter Sellers filmlerindeki gibi absürt manzaralar oldu. Bazı sahneler After the Fox filminden fırlamış gibiydi.
Doğrudur. Hem şaşırdık hem de güldük gülüştük.
Ne yapacaktık yani? Cerrahi maskesini çenesine takmış bir vatandaşın kaptığı iki 2.5 litrelik pet kola ile kuyrukta öndekinin ensesine üfleyerek beklemesi komik değilse; ne bileyim Bilecik'te belediyenin hoparlörlerden "Ey Vatandaş Bilecik Büyük Şehir değil, burada yasak yok, evinize dönün" diye anons yapması sizi güldürmediyse siz hiç bir şeye gülmeyin kardeşim.
Asıl problemi görmek istemeyen, iktidara sahip çıkacağız diye çırpınan sağlı sollu ulusallı bir takım efrat da bizim milletle alay ettiğimizi iddia etti.
Kendi adıma söyleyeyim: Bırak milletle alay etmeyi, eleştirmedim bile.
Dünyadaki hangi millete gecenin bir vakti, durup dururken, önceden haber vermeden; "yarın ve sonraki gün sokağa çıkmayacaksın" desen o millet böyle paniğe kapılır ve abuklar.
Bir yönetim halkını sadece salgından değil komik duruma düşmekten de esirgeyebilecek basirete sahip olmalıdır.
Bazı Wayt Türkler, Aziz Nesin ve Aysun Kayacı'ya atıfta bulunup haklı çıktıklarını söyleyip durdular.
Onlar da yanılıyorlar.
Dağdan gelecek iki çobanı pandemiyle mücadelenin başına koysak, onlar asla böyle bir hata yapmazlardı. Çünkü onlar sürü gütmeyi bilirler. Sürü bağışıklığı kararı vermiş olsalardı bile bunu çok daha beceriklice usturuplu bir şekilde icra ederlerdi.
Milleti geçtim, Allah bilir, Bilim Kurulunun ve Sağlık Bakanının dahi haberi yoktu hafta sonu sokağa çıkma yasağı geleceğinden. Kararı alan da sabah bilmiyordu muhtemelen.
İnşallah Bilim Kurulumuzun değerli azaları ekmeksiz, sigarasız, kolasız kalmamışlardır.