8 MART HANGİ KADININ GÜNÜ?
8 Martlarda binlerce kadını alanlara toplayan büyük kent kadın örgütleri kırsaldaki kadının durumundan ne derece haberdar? Feodalizm ve onun fosilleşmiş değerleri kıskacında can çekişen kadın gerçeği konusunda çözüm önerileri neler? Sadece kentlerde yaşayan kadının sorunlarını merkeze koyarak topyekûn bir çözüm konusunda yol alabilir miyiz? 8 Martlarda buna neden vurgu yapılmaz da, kadının gerçek sorunu kentin liberal kadın algısının dar sokaklarına sıkıştırılır. 8 Mart, dünyanın emekçi kadınlarına ithaf edilmemiş mi yoksa? Kırsal kesim kadını daha ağır koşulları yaşayan kadın kategorisine girmiyor mu? Ya da kırsal kesim kadınını yeterince tanıyor muyuz?
Şunu unutmamalıyız ki 8 Mart ne lüks tatil köylerinde güneşlenen kadının, ne mega villasında dostlarıyla eğlenen kadının, ne masaj salonundan ve tenis kortlarından çıkmayan kadının günüdür. 8 Mart, dudakları soğuktan çatlamış yayla kadının, elleri çalışmaktan nasırlaşmış fabrika kadınının günüdür. 8 Mart bir yanda on beş nüfuslu evin kahrını çeken, aynı zamanda koyun ve sığır bakan, tarlada çapa yapan kadının günüdür. Adı üstünde, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Yani 8 Mart yaşamın büyük kahrını omuzlamış kadının günüdür; özellikle kırsal kesim kadınının…
O kadın ki sabah erkenden kalkar koyunları sağar. Ardından hamuru yoğurur, tandırda ekmeğini pişirir. Hızla eve döner, kahvaltıyı hazırlar. Ardından çamaşıra, bulaşığa koşar, daha sonra altını kirleten çocuğunu temizler. Bu arada öğlen yaklaşmaktadır. Tarlada çalışan kocası ve onun kardeşlerine yemek hazırlar. İkindiye doğru bir kez daha koyunların sağımını yapar. Ardından akşam yemeği hazırlığına girişir. Yemek, çay, bulaşık derken yatma zamanı gelir. Yorgun ve bitkindir. Ancak yatakta yine de kocasının tecavüzünden kurtulamaz!
Sorun bununla da kalmaz. Kırsal kesim kadını bu çağda bile başlık parası ve kan davası karşılığında satılmaktadır. On sekiz yirmi yaşındaki gelinlerin koca evinde sesi kesilir (yani gelin, ne kayınbabasının, ne kayınbiraderinin, ne kocasının erkek akrabalarının yanında konuşamaz. Hatta bazı ailelerde kayınvalidesinin yanında bile “gelinlik” yapmak zorunda bırakılır). Bu da yetmez, mirastan men edilir, söz hakkı elinden alınır ve iradesi yok sayılır. Üstelik bu, evde iki üç tane fakülte mezunu genç olduğu halde yapılır. Yani yüksek öğrenim görenler bile bu duruma engel olmazlar veya olamazlar. Durum bu derece vahimdir.
Hadi kent kadın örgütleri bu gerçeklerden habersizdir; peki 8 Martlarda kadınları alanlara toplayan kırsal kesim “devrimcilerine” ne demeli. Onlar yukarıda saydığım ağır sorunların birebir tanığıdırlar. Buna karşın kadınların kurtuluşuna katkı sunma yerine onları kendi ideolojik amaçlarına kurban etmekten çekinmezler.
Kırsal kesim kadını ağır bir baskı altındadır. Büyük kadın örgütleri, bölge aydınları ivedilikle bu soruna el atmalıdır.
 
						