Prof. Dr. Kemal Üçüncü: TÜRKLER XX. YÜZYILIN BAŞINDA AVRASYA ÇAĞINI İŞARET ETTİLER

Prof. Dr. Kemal Üçüncü: TÜRKLER XX. YÜZYILIN BAŞINDA AVRASYA ÇAĞINI İŞARET ETTİLER

Prof. Dr. Kemal Üçüncü, ODATV’DE  yer alan makalesinde Türk milliyetçilerinin XX. Yüzyılın başında  Avrasya çağını işaret ettiğini yazdı.

“Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Keneşi adıyla 1992-2010 yılları arasında yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi sonrasında, Türk dilleri konuşan ülkeler arasındaki bağın güçlendirilmesi amacıyla 3 Ekim 2009 tarihinde Nahçıvan Anlaşmasının imzalanmasıyla kurulmuştur. 30 Nisan 2018'de Özbekistan da Türk Keneşi'ne katılma isteklerini açıkladıve 14 Eylül 2019'da tam üye oldu… Aynı yıl Macaristan ise gözlemci üye oldu, ancak gelecekte tam üyelik başvurusu yapabileceklerini belirtmiştir.

24 Mayıs 2019 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın önerisi ve keneş üyelerinin oy birliği ile Nursultan Nazarbayev, Türk Keneşi ömür boyu onursal başkanı unvanını almıştır.

12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul'daki Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda gerçekleştirilen 8. Türk Devletleri Teşkilatı İstanbul Zirvesi'nde, örgütün adı Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilmiş ve Türkmenistan gözlemci olarak teşkilata dahil olmuştur.

Teşkilatın genel sekreterliği İstanbul'da, Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı Ankara'da, Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de, Uluslararası Türk Akademisi ise Kazakistan'ın başkenti Nur-Sultan'da bulunmaktadır.”

Türk devletleri teşkilatı yüzyılın dinamiklerini stratejik ve jeopolitik gelişmeleri doğru okuyarak bu yüzyılın mihveri olabilir. Siyasi vizyonu ince eleyip sık dokunmalı. 10/12. yüzyıl Türkistan aydınlanmasının kültürel entelektüel birikimi yeni ve güncel bir okumayla bugünü kuşatacak şekilde harmanlanmalıdır. Bu teşkilat kimseye karşı değildir. Doğu Batı dengesi, dünya barışı için gerekli bir kurumdur. Dünyanın yeni bir üretim ve paylaşım kültürüne olan ihtiyacı ortadadır. Türk medeniyetinin bu ihtiyaca cevap oluşturacak kavram ve kurumları üretecek büyük bir potansiyeli vardır.

Bu ufuk Atatürk ufkudur.

Atatürkçülerin bu gelişme karşısında güncel siyasi endişelerle sessiz kalması doğru değildir.

 

AVRASYA ÇAĞINI TAYİN ETTİLER

Atatürk’ün de içinde yer aldığı halkçı, kamucu, aydınlanma ilkelerini özümsemiş Türk milliyetçileri XX. yüzyılın başında Avrasya çağını tayin ettiler. Türk milliyetçiliğinin partili tarihi 131 yıla ulaşmıştır. [ITC=İttihat ve Terakki Cemiyeti] 1889'dur. Bu cümleden olmak üzere, Müsavat Partisi öncülüğünde Kafkasya’da Mehmet Emin Resulzade önderliğinde örgütlenen Türk milliyetçileri 28 Mayıs 1918’de laik, demokratik esaslara bağlı olarak Doğu İslam ve Türk dünyasında ilk bağımsız Cumhuriyetini kurmuş oldular. 1912 Batı Trakya Türk Cumhuriyeti [kısa süreli bir diğer deneyimdir], 1923 Türkiye Cumhuriyeti keza aynı fikri entelektüel siyasi geleneğin, bu büyük tecrübe silsilesinin bir birikimidir. Bu fikri ve siyasi gelenek, 1905 yılında Türkistan’da başlayan Alaş Orda hareketi ve 1917-1920 yılları arasında eski Kazak cüzleri bir araya gelerek bağımsız “Alaş Orda Devleti”ni kurdular. Hükümet Başkanı, Alihan Bökeyhan, başkenti Semey olan bu devlet üç yıl yaşayabildi.

XXI. yüzyılın başında Türk kültür ve medeniyeti yeniden stratejik ve jeopolitik açıdan Avrasya’nın kilidi konumundadır. Talih, tarih, siyasal gelişmeler ve kader “kimlere örste demir dövdürüyor, kimleri ayaklar altına aldığı milliyetçilik üzerinden önderlik yapma rolüne zorluyor. Kimleri rüyada görse hayır diyeceği ağsakal rolleri veriyor.” Türklerin en önemli şansı bu meselelere önderlik edecek Nazarbayev gibi tecrübeli bir devlet adamının varlığıdır. Yüzyılın başındaki milliyetçi aydın ve önderlerin koydukları hedefler bir bir gerçekleşiyor.

Türk milliyetçileri tarihin doğru noktasında durdukları ve her türlü badireye rağmen  bu ufka işaret ettikleri için övünmekte haklılar.

 

NEOLİBERALİZM ÇÖKÜYOR

Kovid salgını sonrasında Neoliberalizmin makyajı iyice döküldü. Kıtlık ve açlık geometrik olarak yükseliyor.  Dünyanın ve insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunları artık açıklayamıyor. Kimlik siyaseti dünyada ve Türkiye’de çöküyor.

Türkiyelilik, Türkçe edebiyat gibi bilim dışı zırvalarla 5000 yıllık bir tarih ve kültür mirasının sahibi Türk milletine yön vermeye çalışan çapsız distribütör neoliberalizm, neoliberal kadrolar siyasi, kültürel anlamda öncülük edecek pozisyonlarını kaybediyorlar. Son kurşunlarını atıp vasat altı siyasal önderlikleri dolduruşa getirerek Türk milleti aleyhine kışkırtıyorlar. Türk milleti Atatürk devrimi perspektifinde aynı kararlılıkla durursa ağır bir yenilgi almaları mukadderdir. Bir yıl önceye kadar Türkiye’ye yön veren büyük siyasal parti ve gelenekler lafı “anayasanın ilk 4 maddesini değiştirmekle açıyorlardı” şimdi ağızlarına biber sürülmüş gibi kamuoyunun direnci karşısında bir daha ağızlarına alamıyorlar. Aynı durum Türkiyelilik, özyönetim ve federasyon rüyaları için de söz konusudur. Tarih ve zamanın ruhu Türkiye’yi kendi müktesebatıyla yüzleştiriyor. Yeni milliyetçi genç dalgayı (sağ ve sol bütün renkleriyle)  seviyorum. Onlar bizim ve üstü (sert tokalaşma, sert şiir kuşakları) gibi aman şunlar da darılmasın, gücenmesin kaygısında değiller şak diye realiteyi söylüyorlar. Gerici Ortaçağ feodal Dersim vb kalkışmaları karşısında bu eşkıyalıklara alkış tutan gerici etnofaşist sosyalizan maskeyi indiriyorlar. Amerikan düşünce kurumları bu durumdan çok rahatsız. Yükseliyor dedikleri endişe ettikleri milli dalga bu. Mutemet adamları, milliyetçiliği kontrol kurumları yetersiz kalıyor. Bir parlak ceket, bir büyük telefon, öznesi yüklemi olmayan cümleler, yelekli takım elbiseli adamlar bu yeni profil karşısında komik ve yetersiz kalıyor. Temsil edemiyorlar. Konuların çok uzağındalar.

 

YENİ MİLLİ PERSPEKTİF

Yeni yüzyılda Türkiye’nin ekonomi politiği Atatürk perspektifiyle eklemlenmek zorundadır. Üretim devrimini başlatarak bu kısır döngüyü yıkmak zorundadır.

Onun en büyük mucizesi –şimdilerde dudak bükülen- kurduğu kimsesizlerin kimsesi Cumhuriyet sayesinde köy çocuğu Süleyman Demirel, öğretmen çocuğu Turgut Özal, sobacının oğlu Abdullah Gül, Kaptanın oğlu Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı, Tuncelili bir memur Kemal Kılıçdaroğlu’nun onun partisine genel başkan olabilmesi, bir kasaba çiftçi, işçi ailesinin oğlu olan acizane benim gibilerin profesör olabilmeleridir. Bunlar Cumhuriyetin bize bahşettikleridir.

Onlara, cumhuriyet devrimine “muhafazakârlar da dâhil” olmak üzere Türk milleti olarak ancak ve ancak şükran borçluyuz.

Kutsallarımızı düşman çizmesinden kurtardılar.

Adımızın Dimitri olmasını engellediler.

Bazılarının özlem duyduğu saltanat ve hilafet o şekilde devam etseydi bugün büro olarak kullanılan Dolmabahçe Sarayının sokağından geçemiyor olurduk.

1905 -1945 yılları arasında Ruslar 30 milyon insanını kaybetti. Bu nüfus o zamanki Türk nüfusundan fazladır. Ama hiçbir Rus’a benim dedemin cetvelle eline vuruldu” Denikin ordusu yenilgiye uğratılarak zulmedildi lafını duyamazsınız. Rus tarihinin bütünüyle övünür ve sahip çıkarlar. Hiçbir Çinli Kuzeyli toprak ağalarını yendiği için Mao’ya kızmaz. Hiçbir Japon feodaliteyi yıktığı için devletini yargılamaz.

Peki, Türkiyeli arkadaşlar! Neyin peşindeler? Kimin davasını güdüyorlar? İyi tetkik etmek ve tavizsiz olmak gerekir.

Cumhuriyet budur.

Kuldan vatandaşa, ümmetten millete, din için insandan, insan için dine geçişin büyük dönüşümün hikâyesini yarattı.

 

ATATÜRK DÖNEMİNDE 200 MİLYAR DOLAR NEDEN ÖDENMİŞTİ

1923-1938 arasında Türk iktisat tarihinin hâlâ aşılamayan en parlak sonuçlarını kendine özgü ilkeleriyle olan planlı ekonomiyle aldı.

Osmanlı dış borçlarının;

1. Yüzde 42,6’sı Atatürk döneminde ödenmiştir. Atatürk zamanında ödenmiş olan Osmanlı dış borçlarının eşdeğeri alım gücü (PPP) 138 milyar dolardır.

2. Kalan Osmanlı dış borçları ise İsmet İnönü zamanına ödenmeye başlanmış ve 1944 yılında Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun teklifi ile 1954’e kadar olan taksitler defaden ödenerek kapatılmıştır. İnönü döneminde ödenmiş olan Osmanlı dış borçların eşdeğer alım gücü ise 225 milyar dolardır.

3. Atatürk döneminde 10.527.217 TL tutarındaki Osmanlı iç borçları da ödenmiştir. Ödenen Osmanlı iç borçlarının eşdeğeri 2020 dolar alım gücü 57.8 milyar dolardır.

Osmanlı Osmanlı diye atıp tutanlar bunları bilmezler.

Onun Türkiye’nin bağımsızlığı için Kafkas seddini yıkmasını Rusya’yla yaptığı stratejik işbirliğini de anlamazlar.

Türk dünyası ve Avrasya onlar için slogandan, retorikten öte hiçbir anlam ifade etmez ey Pekarsky’nin “Slovar jakutskogo jazyka”  (Yakut Dilinin Sözlüğünü) okuyan ulu başbuğumuz.

Türkçe Sözlük okuyan son büyük liderimiz.

Gardaş ve dava dümeniyle saf taşra çocuklarının asil duyguları üzerinden kariyer ve servet, makam devşiren kerameti kendinden menkul parlak ceketliler, gözlüğün tek sapını ceketin mendil cebine sokmaktan başka marifet öğrenemeyenler de okumadılar, haberleri dahi yoktur, “yazık” ve “slovar”dan instutut’dan.

Panayır tekerlemeleri ile senin yolunda olamazlar.

Sen Türk olmaklıkla övündün bugünküler mahcubiyet duyuyorlar.

Şimdi onun yolundan gittiklerini iddia eden bir kısım dümenci Atatürkçüler! Neoliberalizmi, etnikçiliği senin mirasına yamamaya çalışıyorlar.

Çağın gerçekleri onları yanlışlıyor, kendileri az gürültüleri çok.

Yenilmeleri mukadderdir.

Haklıyız, yine biz kazanacağız.

Gücümüzü tarihimizden ve senin devrimci birikiminden alıyoruz.

Yine yeni bir çağın eşiğindeyiz. Türk kurtuluş mücadelesini yürütürken işaret ettiğin “Şarkta bir istinatgah yaratarak İzmir’i kurtarma” perspektifi hala güncelliğini koruyor. Asya’nın toplam üretim gücü Atlantik’i geçmiş vaziyette. Karadeniz, Akdeniz jeopolitiği 500 yıl sonra Türkler için yeniden birleşmiş durumda. Kuzey komşumuzun nüfusu 50 yıl sonra neredeyse yarı yarıya Türk ve Müslüman olacağı öngörülüyori İran 10 yıl sonra Türklerine farsların ortak devleti olma yolunda  ama seni takip ettiğini söyleyenlerin bu konuları senin kurduğun, kendi paranla finanse ettiğin TTK ve TDK ile araştıracak, o günlere bilimsel olarak hazırlanacak basireti bile yok. Senin gibi bir feylesofileri olmadığı için uzun süre fiil çekip, Osmanlıca okuyarak harap ve bitap düştüler.

Dünya ve Türkiye yeni bir üretim ve paylaşım kültürüne muhtaç. Üretim devrimiyle ülkemizin dinamiklerini yeniden harekete geçirerek “el kapılarını kapatmaya” kendi kendine yeten bir ülke olmaya ancak ve ancak planlı, kamucu, kamu özel işbirliğini planlayan, kamunun denetim gücünü rasyonel ve saydam bir biçimde üretim ve bölüşüm dengesi için kullanan bir modeli yeniden Atatürk mirasına bakarak kurabiliriz.

Bugünün Türkiye’sinde tenteneli sözlerle seni yad ettiğini söyleyenlerinin kahir ekseriyeti bu konuların uzağındadır. Seni anmak onlar için en fazla “layklanmak”, görünmekle ilgili.